Kitlesel örgütlenme ve kitle çalışması
Fotoğraf: Envato
Sermaye ve hükümet başta olmak üzere kurumlarının çok yönlü, kesintisiz ve giderek yoğunluk kazanan saldırılarına karşı, kitlesel halk muhalefeti ve bunun da dayanağı olarak kitlesel sendikal-mesleki ve politik örgütlenme son derece temel bir ihtiyaç haline gelmiştir. Zira, ‘büyüyen ekonomi, artan ihracat, milyoner ve milyarderlere yenilerinin katılması, büyük sermaye şirketlerinin kârlarının katlanması, ancak daha fazla işsiz, daha çok yoksul, daha geniş yoksunluklar doğurarak mümkün olmuştur. Bu, kapitalist üretim sisteminin temel karakteridir ve sermayenin en pervasız, en saldırgan, en ikiyüzlü ve en emperyalist uşağı bir hükümet değil de, daha liberal ya da sözde sosyal demokrat olanı işbaşında olsaydı , ilişkinin karakteri değişmez, ancak rakamlarda ve oranlamalarda oynamalar olurdu. Bu gün ise, “demokratikleşme” ve kalkınma üzerine tüm abartılı ve aldatarak yedekleme amaçlı söyleme rağmen, işçi ve emekçilerin durumu, en azından önemli bir çoğunluk için hem on-on beş yıl öncesine göre daha kötüdür hem de giderek kötüleşmektedir.
TÜİK’in hükümet politikalarını başarılı gösterme amaçlı manevralarına rağmen, verilere göre ve 2008 yılı itibariyle 71.5 milyonluk Türkiye genel nüfusunun 13 milyonu yoksulluk sınırları altında yaşamaktadır. Her bir ferdin yaşamlarını devam ettirebilmesi için gerekli en asgari miktar olarak belirlenmiş 1-2 dolarlık mutlak yoksulluk sınırlarında ise yine resmi açıklamalarla 1 milyon kişi yaşam savaşı veriyor. “Fertlerin eş değer hane gelirleri” ölçeğinde, nüfusun en üstteki (en zengin) yüzde 10’luk bölümü toplam ülke gelirinin yüzde 30.3’üne el koyarken, en düşük yüzde 10’un “payı”na ancak yüzde 2 düşmektedir. Bu oranlar yüzde 20’lik bazda alındığında, en üst zengin grubunun tüm gelirlerin yarısından fazlasına el koydukları görülüyor. Bu, sistemin işleyişine ve kapitalist “girişimin” mantığına uygundur. Son üç yıllık süre içinde işçi ve emekçilerin durumu daha da kötüleşmiştir. Nüfusunun yüzde 70’inden fazlası kent merkezlerinde ‘yaşayan’ Türkiye’de insanların yoksulluğu, yoksunlukları, sağlık ve eğitimlerinin olmayışı, sosyal güvencesizlikleriyle bir arada gitmekte veya bu sonuçları da doğurmaktadır. Çalışabilir durumdakilerin yüzde 14’ü kadarı işsiz; faal iş gücüne katılanların yüzde 48.3’ü hiçbir sosyal güvenceye sahip değildir. Çalıştıkları, yani iş gücüne katıldıkları halde ücretli-maaşlı emekçilerin yüzde 14.9’u yoksul durumdadır. Emek güçlerini satarak yaşamlarını sürdürmeye çalışanların yarısına yakını ‘kayıt dışı’ çalışmaktadır. Kent ücretlilerinin yüzde 27.4’ü “sözleşmesiz”-kayıtsızdır. Çocuk yoksulluk oranı yüzde 27.2’dir. Yoksulluk en çok genç ve çocuk yaştakileri vurmaktadır. En enerjik dönemlerinde 25-29 yaş grubundakilerin yüzde 13.4’ü yoksuldur ve bu gruptakilerin yüzde 34’ü de işsizdir. Yoksul “haneler”in yüzde 68’i kazandığından çok tüketmektedir. Yani bunlar borçlanmakta ve ellerindeki mallarını satarak yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Ücretli-maaşlı ‘hane reisleri’nin yüzde 30’u aşkın kesimi ikinci bir işte çalışmaktadır. Bunlara daha başka veriler de ekleyebiliriz. Ama makale bu kadarıyla dahi ‘rakamlara boğuldu’ bile.
Ülke emperyalistlerin askeri üssü haline getirildi. İşgal ve saldırılarda yer alıyor. İçerde muhalif herkes polis terörü kuşatmasında. Kürtler abluka altında. Zindanlarda yüz binin üzerinde insan var. Hükümet yeni zindan inşa etmekle meşgul. Yeniden düzenlenen her yasa öncekinden daha ağır yaptırımlar getiriyor, ve daha fazlası...
Bunları neden mi sıraladık? Kitleler içindeki devrimci çalışmada “somut koşulların somut tahlili”nden hareket etmek ve kitleleri, iktisadi-sosyal ve siyasal talepleri etrafında örülen mücadele içinde örgütlemek gerektiği üzerine söylem, her gerçek devrimci parti, örgüt ve kişi(ler) için, “klasikleşmiş” denebilecek kadar bilinir olmuştur.. Bu, kapitalizme karşı mücadelede, her somut durumda; dönemsel gelişmeleri göz önünde tutan ve sınıf güç ilişkilerindeki değişmeleri dikkate alan siyasal teşhir, devrimci ajitasyon ve propaganda çalışmasının zorunluluğuna işaret eder.
Sınıf mücadelesinde şöyle ya da böyle yer almış her işçi ve emekçi, on yıllar boyu yaşananlara bakarak, sermaye partileri, hükümetleri ve devletinin mevcut sistemin sürdürülmesini esas aldığını nasıl görmeyebiliyorlar diye düşünülebilir.. İşçiler ve diğer ücretli-maaşlı emekçiler, küçük üreticiler ve küçük işletmeler, gençlik kesimleri, emekçi kadın kitleleri ve Kürtler ve Aleviler başta gelmek üzere “etnik ve inançsal” farklılıkları nedeniyle baskı altında tutulup inkardan gelinenler ile burjuva partileri, hükümetleri ve devleti arasındaki ilişkilerin sorgulayıcı bir akıl ile irdelenmesi bunu sağlayabilirdi de denebilir. Bu tür bir akıl yürütme pekala mümkündür.
Ancak bunun, burada işaret edilen ‘akıl yürütme’ye uygun şekilde kolayca gerçekleşemediğini de biliyoruz. Egemen toplumsal koşullar başta gelmek üzere çok çeşitli nedenleri var: Önemli nedenlerinden biri, egemen sınıf ve her türden kurumunun kendini tüm toplumun temsilcisi göstermesi, kendi çıkarlarını tüm sınıf ve kesimlerin çıkarı olarak tarif etmesi ve buna aykırı hak talebinde bulunmayı “bölücülük” ve “Toplumun güven ve huzurunu bozmaya çalışma” olarak tanıtmasıdır. Elindeki devasa güç,araç ve olanakları kullanarak, gelenek-görenek ve inançları da istismar ederek, buna kitlesel inandırıcılık kazandırabiliyor. Diğer en önemli nedenlerden biri ise, daha çok bizim -biz devrimci, ilerici, sosyalist-Marxist’lerin- kitlelerle ilişkilerinde yatmaktadır. Devrimci çalışma ve eylemimizi, kitlelerin içinde bulundukları iktisadi-sosyal durumu gözeterek, onların en acil taleplerini sahiplenip bu talepler için mücadelelerine en ileriden katılarak, sömürülüp ezilenler ile onları ezip sömürenlerin sınıf ilişkilerini bu mücadele pratiği içinde “aydınlığa çıkaran”; böylece kitlelerin kendileri için “elzem olan”a sahip olmak için harekete geçmelerinde olumlu /devrimci rol oynayan bir içerik ve biçimde yürütmemiz ve örgütlememiz, her koşulda, kesin gereklilik, hatta şarttır. Bunu, sınıf mücadelesi ve kapitalist sömürü üzerine “genel geçer” ve her zaman her yerde söylenebilecek türden sözleri art arda sıralayarak yapamayız. Koşulların ve güç ilişkilerinin somut durumunun bilgisi ve bunun üzerinden belirlenecek siyasal-örgütsel taktiklere bunun için ihtiyaç var. Yukarıdaki veriler bu bakımdan işe yararlar. Kime, nerede, nasıl, hangi talepleri sahiplenerek ve neleri söyleyebileceğimize yardımcı olurlar. Halden anlama ve halin değişimi için malzeme oluştururlar. Kapitalizm evet gelişmiştir. Sanayi-tarım; kent-kır ilişikleri sanayi ve hizmetler ile kent lehine değişmiş, büyük farklılıklar oluşmuştur. Kentlerin kenar semtleri yoksullar, işsizler ve yoksunların yığılma mahalleridir. Küçük ve orta boy işletmeler birçok kentte genç işçi deposudurlar. Ve genç işçi-işsiz kitleleri sınıfları içindeki en hak yoksunu, en yoksul, kayıtsız çalıştırılan kesimini oluşturuyorlar. Rakamların dili bunu söylüyor. Büyük fabrikalar, kalabildiği kadarıyla devlet işletmeleri kuşkusuz ihmal edilemezler. . Burjuvazinin işçi sınıfını, onun kendi saflarındaki zayıflıklarından yararlanarak, işyerindeki konumlarının yarattığı davranış ve tutum farklılıklarını, ücret, işteki devamlılık, ‘ustalık-kalfalık’, sosyal hak sahibi olma ya da olmama, ‘kadrolu-taşeron’ vb, her tür ayrımı kullanarak bölüp etkisizleştirmeye ve yedeklemeye çalıştığını, bir an olsun unutamayız.
Bütün bunları dikkate alan ve ‘planlı-hesaplı’, somut hedefli-ne için olduğu bilinerek yürütülecek bir kitle çalışması hem kitlelerin sermayenin politik-ideolojik etkisinden kurtulmalarına hem de kendilerinin kurtuluşu için mücadeleci örgütlerde bir araya gelmelerine “hizmet edecek”tir! İşçi-emekçi partisinin güç kazanmasının başkaca bir yolu da yoktur.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40