19 Ekim 2011 12:09

Öfke doğru kanala akıyor

Öfke doğru kanala akıyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen yıl Almanya’da yılın sözü seçilen “öfkeli vatandaş”, bugün küresel çapta varlığını iyice hissettirmiş durumda. Kapitalizmin yarattığı devasa sorunlara karşı milyonlarca insan uzunca bir süredir öfkenin patlayacağı anı iple çekiyordu.
15 Ekim gösterileri dünya genelinde biriken öfkenin dışa vurumu bakımından önemli veriler içeriyor. Eylemlere katılanların sayılarını alt alta sıraladığımızda, öfkenin ve yeni bir arayışın tahmin edilenden de çok yüksek olduğunu bir kenara büyük harflerle not ettirdi.
Çünkü, eylemlere katılım her yerde beklenilenin çok üzerinde oldu. Örneğin; Avrupa’da “krizin en az etkilediği ülke” olarak bilinen ya da krizin etkisinin diğer ülkelere göre halka daha az yansıtıldığı Almanya’da bile gösterilere katılım beklenenin çok üzerinde oldu.
Berlin’de bin kişinin beklendiği eyleme 10 bin, Frankfurt’ta 1500 kişinin beklendiği eyleme 5 bin, Köln’de 50 kişinin beklendiği eyleme 2 bin kişi katıldı. Benzer rakamlar eylemlerin yapıldığı diğer kentler için de geçerli. Ve sonuçta, “sosyal hareket” bakımından sakin görülen Almanya’da 15 Ekim gösterilerine toplam 40 binden fazla insan katıldı. Bu durum diğer ülkeler için de geçerli. “Öfkeliler” hareketinin başladığı İspanya’da 80 kentte yüz binlerce insan sokağa çıkarak krize ve kapitalizme tepkisini ortaya koydu.
Ajansların bildirdiğine göre, bütün kentlerde katılım beklenenin çok üzerinde oldu. 40 bin kişilik Mieres (Asturien) kasabasında halkın üçte biri sokağa çıktı. Başkent Madrid’deki ünlü Puerta Del Sol meydanında yarım milyon, Katalonya metropolü Barcelona’da 400 bin kişi toplandı.
Diğer Avrupa ülkelerinde de gösterilere katılımlardaki yükseklik, krize tepki olarak ortaya çıkan sosyal hareketin öyle gelir geçer sıradan bir hareket olmadığını yeterince ortaya koyuyor olsa gerek. Kimi burjuva gazetelerinin moral bozmak için attığı “Yüzde 99 eylem yerine evde kaldı” şeklindeki saçma sapan başlıkları bir tarafa bırakırsak, Avrupa basınında yapılan yorum ve analizlerde, 15 Ekim gösterilerinin krizin faturasına ve kapitalizme karşı uzun bir süredir kendisinin hissettiren yeni protesto dalgasını güçlendirdiğini, bu başlangıcın dünya genelinde daha büyük dalgaların habercisi olduğu konusunda adeta bir görüş birliği vardı. Yani; 15 Ekim gösterileri küresel düzeyde kapitalizme, mali sermayeye ve bankalara karşı küçük dalgalar halinde verilen mücadelenin son yıllardaki en büyük ve şiddetli dalgası olma özelliği taşıyor.
Bu nedenle, içinden geçtiğimiz süreç, sosyal temelli mücadelenin kapitalizmi daha fazla hedefe koyarak, teşhir ederek güçlenerek yoluna devam edeceğini gösteriyor. En azından böyle olmasının şartları önceki döneme göre çok daha olgunlaşmış bulunuyor. Sadece bununla da kalınmayacak, bugünkü sorunların anası kapitalizme karşı sosyalizmin en ciddi alternatif olduğu, Karl Marx’ın haklı çıktığına dair görüşler bir kez daha sıklaşacak, algılar güçlenecek.
Zira; çoktan duvara toslamış kapitalist sistem içinde, yaşanan ekonomik ve sosyal sorunlara çözüm aramanın beyhude olduğu, özellikle genç nesiller tarafından çok daha erken fark ediliyor. Hafta başından bu yana burjuva basını, politikacıları ve çeşitli ideologları ortaya çıkan büyük hareketin doğru kanala akmasını engellemek için sadece bankaların, mali sermayenin protestocuların hedefinde olduğunu öne çıkararak, kapitalist sistemi aklamaya, ömrünü uzatmaya çalışıyorlar.
Ne var ki; “Suçlu sistem değil, yanlış yönetilen bankalar” şeklindeki senaryoya yabancı değiliz. Buna krizin ortaya çıktığı 2007-2008’de de tanık olmuştuk. Krizin sadece “mali krizi” olduğu propaganda edilerek, sorunun iyi yönetmeyen bankalarla sınırlı olduğundan dem vurulmuş, kapitalist ekonomi anlayışına toz kondurulmamıştı. Bu iddiaların üzerinden çok zaman geçti. Krizin bankaların yanlış yönetilmesi ile alakalı olmadığı, esas olarak kapitalist üretim biçiminden kaynaklandığı bugün artık daha geniş net olarak görülüyor.
Bugün ortaya çıkan protesto hareketi bekleyen en ciddi tehlikelerin başında; açlığın, yoksulluğun, gelir adaletsizliğinin asıl sorumlusunun kapitalist sistem değil de, izlenen kimi yanlış politikalar ve olması gerektiğinden fazla kontrolsüz davranan mali sermaye ve bankalar olduğunu göstermek geliyor.
Aralarında Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble, Başbakan Angela Merkel’in de olduğu krizin sorumlusu politikacılar, spekülatörler ve banka yöneticilerinin eylemlere “Sempati ve anlayışla baktıklarını” söylemeleri, biriken öfkenin doğru kanala akmasını engellemeye yönelik girişimlerden başka bir şey değildir. Hatta; biriken toplumsal öfkenin kolay bir şekilde yedeklenmesinin önünü açmak için “günah keçisi” ilan edilen bankalar ve yatırım fonların işleyişinde kimi göstermelik düzenlemeler yapmak istediklerini ifade ediyorlar. Kontrol edemediğin hareketi överek, yağlayıp ballayarak etkileme, yedekleme eski bir politika tarzıdır ve bugünkü modern zamanlarda da varlığını sürdürüyor. Ama bu kez geniş kitleleri öyle kolay yedekleyemeyecekler. Çünkü, “yüzde 99” bu sistemin açlık, sefalet, yoksulluk, sosyal adaletsizlik, savaş ve sömürü ürettiğini öncesine göre çok daha net olarak fark etmiş durumda.
 15 Ekim gösterilerinde taşınan pankartlarda, hükümetlerin bankaları değil bankaların hükümetleri yönettiğine yapılan vurgu, denklemin doğru kurulduğunu gösteriyor. Geriye geniş kitlelere, biriktiren öfkenin doğru kanala akmasına yardımcı olmak kalıyor.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa