Derin çelişki, normal olan ve olmayan?

Önceki gün Çukurca’da 24 asker, Bitlis’te 5 polis dört sivilin çatışmalarda, bombalı saldırıda yaşamını yitirmesi, elbette ülkenin her yanında çok acılı bir gün geçirilmesine neden oldu.
Evet, çatışmalarda yaşamını yitiren asker, polis ve sivil vatandaşların aileleri, yakınları, arkadaşları başta olmak üzere Türkiye’nin birlik, bütünlük ve kardeşlik içinde bir ülke olarak tarihteki rolünü üstlenmesini isteyen Türk, Kürt, …her milliyetten insanlar için önceki gün ve dün acı ve endişelerin yoğunlaştığı günler oldu. Bugün de ülkenin birçok kentinde yapılacak olan cenaze törenleri bu acıyı, çözümsüzlüğün yol açtığı endişeleri daha da ağırlaştıracaktır.
Acıların, endişelerin hatta amacıyla çelişen kimi tepkilerin yoğunlaşması elbette çok normaldir. Hele yaşamlarını yitirenler genç, henüz yaşamının baharında insanlarsa, hele bu ölümler “önlenebilir”ken, şu ya da bu siyasi çıkar uğruna, şu ya da bu rant uğruna önlenmiyorsa, önlenemiyorsa elbette acıların daha büyümesi endişelerin daha derinleşmesi de normaldir!
Ancak basının (medyanın) halka doğruyu, gerçeğin bilgisini iletmek bir yana gerçekleri çarpıtan “haberlerle” çıkması, herkesten fazla acı çekiyor havasında abartıyı, spekülasyonu, hamaseti, yalanı, halkı birbirine kışkırtmayı normal bir gazetecilik üslubu haline getirmesi, kimisinin daha da çok acı çekiyormuş gibi siyah sayfalar ve siyah logolarla çıkması normal değildir! Ama Başbakanın kimi gazete ve TV yöneticilerini toplayarak onlara “ayar vermesi” de aynı derecede normal değildir.
Kimi kendilerine ulusalcı, milliyetçi diyen odakların, herkesten daha duyarlı yurtseverlermiş gibi, her vesileyle bayrakları çekip sokaklara inmesi, “Şehitler ölmez vatan bölünmez!” sloganları ile sağa sola saldırmaları, BDP il ve ilçe binalarına, Kürtlerin iş yerlerine saldırıp bayrak asmaya yönelmeleri, halkı terörize etmelerini polisin seyretmesi, hatta onların işini kolaylaştırması normal değildir. Öyle normal değildir ki, kullandıkları “Şehitler ölmez vatan bölünmez” etrafında dile getirdikleri istekler, daha çok ölümün olmasını getireceği gibi “vatanın” da kaçınılmaz biçimde bölüneceği bir politikanın ifadesidir. Çünkü 30 yıldır böyle diye diye, barış ve barışçıl çözüm isteyenler üstünde terör estire estire, binlerce Türk ve Kürt gencinin kanına girmişlerdir. Şimdi de “daha çok kan” istiyorlar! Güya asker ölmesin, polis ölmesin der gibi yaparken ölümü ve öldürmeyi kutsamakta, aynı zamanda da Kürtlerle Türkler arasındaki çatlağın derinleşmesi için büyük gayret sarf etmektedirler.  
Hükümet ve AKP, bu türden halkın acılarının istismarı üstünden yapılan saldırganlığa karşı olduğunu söylemektedir ama her olayın arkasında yeniden çatışmaları kışkırtan bir üslup kullanmaktadır. Bu sefer de Cumhurbaşkanı Gül, Çukurca’daki çatışmanın arkasından “Bu saldırının intikamı çok büyük olacak, misliyle yanıt verilecektir!” diyerek, en sert çıkışı yapmış, son günlerde “başkomutanlığa” vurgu yapayım derken “cumhurbaşkanı” olduğunu da unutmuş görünmektedir. Ki bunlar da hem hükümet hem de cumhurbaşkanı için normal değildir. Ve yine bir yandan “Türkiye’nin en önemli sorunu ve siyasetle müzakere ile çözeceğiz” denilirken, müzakerenin en kolay yapılacağı BDP’ye ve legal Kürt örgütlerine yönelik saldırgan üslup ve tutuklama kampanyası normal değildir.
Bir diğer normal olmayan şey de böyle; Kürt ve Türk her milliyetten halk, bu sorunun çözümü için nelerin yapılacağını, ülkenin birlik ve bütünlüğünün nasıl sağlanacağını, Meclisin sorunu nasıl ele alacağını çok merak ederken, konuyu görüşmek için toplanan Meclisin “gizli görüşme” yapmak için toplanmasıdır.   
Şu açık bir gerçek ki; bugün “özerklik”, “ana dilde eğitim”, “ayrımsız bir genel af”, “operasyonlara son verilmesi”,  Türkiye’nin Kürtlerinin muhatap kabul edilerek müzakerelerin başlaması talebi, barışçıl çözümün olduğu kadar Türkiye’nin bütünlüğünü korumak için öne sürülmüş taleplerdir. Çünkü açıkça görülmektedir ki; var olan statüko içinde Türkiye’nin birliğinin sağlanmasının olanaksızlığı her geçen gün açıkça görünmektedir. Bu durumda çözümü konuşmak Türkiye’nin bütünlük içinde kalması için nasıl bir birlik sağlanacağı ile ilgilidir. Ve bu yüzden bu talepleri konuşmak, tartışmak normaldir.
Ama bir yandan “Kürt sorunu Türkiye’nin en büyük sorunudur” diyen Cumhurbaşkanı ve hükümetin, militarist, milliyetçi ve ulusalcı çevrelerle aynı çizgiye çıkan politikalar geliştirmesi, sınır ötesi operasyonlarla, kara harekatları ve hava bombardımanları düzenlemekle sorunu çözmeye yönelmeleri normal değildir. Sadece “normal değil” de değil, derin ve yaman bir çelişkidir de.
Umalım ki bu çelişki daha da derinleştirilmeden, Kürtler ve Türkler arasında kopuş geri dönülmez bir aşamaya gelmeden, “Türkiye’nin bütünlüğü” onulmaz biçimde yara almadan geri dönülsün!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et