Medyaya ayar kriterleri!

Basının başlıca büyük gazeteleri dün, “10 bin askerle Irak’tayız!”, “Köklerini kazıyacağız!” içerikte manşetlerle verildi. Basının tavrı sanki nefesini tutmuş bekleyen birinin, “Oh nihayet!” demesi gibi.
Ve o hızla basın ve TV kanalları, Genelkurmayın yayımladığı açıklamayı “sıkıyönetim komutanlarının tebliği” usulü gün boyu verirken, ondan çıkardıkları “görev”le sınırı geçip Kürdistan Federe Devleti topraklarına girdiler; sınıra yakın PKK kamplarını darmadağın edip, Kandil’e doğru yola çıktılar! Basın mensubu değil de sanki ordunun öncü birlikleri gibi hareket ettiler. Ancak dün Genelkurmay, bu yaydan çıkmış ok gibi fırlayan gazeteci erbabının ensesinden tutup, o kadar da ileri gidip, “Beklentiyi yükseltmeyin”, “Sınır ötesine çok küçük birlikler geçti, operasyonun ağırlığı Hakkari topraklarında” açıklaması yaptı.
Basının tavrı böyle olunca hükümetler de basını “kendi çocukları” gibi görüp, onların bir yandan sırtlarını sıvazlıyorlar, bir yandan da bazı “hizmet aşkıyla” savruldukları “aşırılıklarını” törpülemek amacıyla “basına ayar toplantıları” düzenliyorlar.
Önceki gün Başbakan Erdoğan’ın himayesinde toplanan “büyük medya kuruluşlarının” yöneticileri ve patronlarına seslenen Başbakan Erdoğan hem sırtlarını sıvazladı hem de “ayar” çekti!
Az çok basın özgürlüğünden ve basın ahlakından söz edilen bir ülkede böyle bir basın olur mu?
Az çok demokrasinin olduğu ve hükümetlerin basın özgürlüğüne açıkça müdahale etmekten çekindiği bir ülkede, başbakan gazetecileri toplayıp “Şunları şöyle yazın bunları böyle yazın” diyebilir mi?
Başbakan derse bile, gazeteciler böyle bir çağrıya uyup yeldir yepelek bu toplantıya koşarlar mı?
Her halde az çok demokratik bir ülkede Başbakan ya da başkaca bir yetkili bu türden “ayar toplantıları” düzenlemeyi akıllarına getirmez, getiremez. Diyelim ki “yetkili zat” çizmeyi aşıp böyle bir şeye cesaret etti. Böyle bir çağrıyı öncelikle basın özgürlüğü ve gazetecilik ahlakına sahip gazeteciler reddeder; bu toplantıya katılmaz, katılanları da “rütbesi” ne olursa olsun, gazetecilik ahlakından yoksun “basının süprüntüleri” olarak ilan eder!
Ama “Ortadoğu’nun iki demokrasisinden birisi” olma iddiasındaki Türkiye’de böyle olmuyor.
Başbakan, gazetecileri topluyor; ama toplarken de bir “kriter” koyuyor: Evrensel, Özgür Gündem; Birgün, Aydınlık, Cumhuriyet gibi gazeteleri de toplantıya çağırmıyor! “Kriterin” toplantıya çağrılanların hükümetin isteklerine uyacak gazeteler olması olduğu gözleniyor. Yani “ayar verilebilecek” gazeteciler toplantıya çağrılıyor!
Başbakan bu toplantıda gazetecilere, hem Hükümetin arkasında yer aldıkları için teşekkür ediyor hem de açıkça, “Şunları şöyle yazın, bunları böyle yazın” diye tarif ediyor. Ama toplantıya katılan gazeteci “kimliği” taşıyanlardan bir çoğu ise hükümetin bu isteklerinin fazlasını bile yapacaklarını, kendilerini adeta Başbakanın ayakların altına atarak, vaatlerde bulunuyorlar.
O toplantıda sergilenen tavır, gazetecilik adına yüz karası bir durumdur. Önceki günkü toplantı, otuz yıl önce 12 Eylül Cuntasına olduğu gibi Erdoğan’a biat edilen bir toplantı olmuştur!
Peki, burada Başbakanın basın özgürlüğü saygısı, kaygısı nerededir?
Başbakanın tek kaygısı, basının kendi politikasının (o politika artık AKP Hükümetinin politikası değil “milli politika” olmuştur) arkasında yekvücut olmasıdır. Dolayısıyla “gerçek haber”in kaynağı asker ve sivil resmi makamlar; gerçek ise onların iki dudağı arasından çıkanlardır. Önceki gün toplanıp “ayar çekilen” gazetecilerin ayar “kriteri” budur.
Kısacası bu büyük medyadan bundan sonra “ayar verilmiş haberleri” haber diye izleyeceğiz!
Barış, Kürt sorununun demokratik çözümü, Kürtler ve Türklerin kardeşliği mi? Bunları artık sorunun barışçıl çözümünü savunanları suçlamak; “Bu barışı savunuyor”, “Bu Kürtler ve Türklerin kardeş olduğunu söylüyor; demek ki bölücü, terör örgütünün uzantısı” demek için kullanacaklar! “O sözcükler yasak artık” denecek!
Son ayardan sonra gidişat iyice bu yöndedir

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et