Kirvem,
Bu haftaki mektubumda “vatandaşlık” meselesiyle ilgili uzun uzadıya “girizgah”larla boşboğazlık edip kafa şişirmektense, konuya bu kez balıklama dalıp, dolayısıyla ve de öncelikle “vatan”ın ne menem bir şey olduğundan yola çıkıp, sonrasında da bu bapta iki satır laf karalamanın sanki daha doğru olacağını düşünoorum!
Sahiden “vatan” dediğimiz şey nedir ağparik?
Kimi lügatler, sözlükler özetle vatanı şöyle tarif edoorlar: Vatan bir kimsenin doğup büyüdüğü yer, yurt. Vatan-i sani, (ikinci vatan) sonradan yerleşilen yer.
Peki ya vatandaşlık?..
Vatandaş, bir ülke halkından olan, yurttaş, hemşehri.
Kirvem, aslında yukarıdaki bu “kitabi” bilgileri, hani deyim yerindeyse tıpkı benim gibi “Elifi görünce mertek sananlar” bile neredeyse ezbere bildikleri halde, yine de özi özüme özenip bezenip buraya neden mi aktaroorum, neden mi yazıp çizoorum?
Yazıp çizoorum; çünkü senin de bildiğin gibi bizim diyarlarda, yani “Gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür” deyip şiirler, mısralar döktürdüğümüz, keza en ücra noktasındaki “mezra”larına varıncaya kadar, “Uğruna bin can feda ettiğimiz”, memleketin dört bucağındaki  en yüksek tepelere beyaz çakıl taşlarıyla “önce vatan” deyip not düştüğümüz, keza kuş uçmaz, kervan geçmez, karga sekmez diyarlarındaki kışlalarına, ya da mutena sahil kenarlarında “taht” kurmuş orduevlerinin, subay lojmanlarının duvarlarına “Bugün vatan için ne yaptın” sorusunu yöneltmekle kalmayıp, hatta “Her Türk asker doğar” tezi mucibince tüm gençlerimize, daha doğrusu “nizam, intizam, disiplin” içinde “vatani görev”lerini yapan tüm “Memetçik”lere, daha sağını, solunu belletmeden, öncelikle “Vatan anamızdır” kavramını aşılayıp, bunun  önemini, kutsiyetini ezberletirken, beri taraftan yukarıda, entipüften iki satırcıkla sözlüklerde belirtilen “vatan” tarifine ifrit olmamak elde değil ka yavrus!
Nitekim aynı şekilde üzerinde doğup büyüdüğümüz…Sınırlarını gözbebeklerimiz gibi koruyup kolladığımız…Bir karışı, iki çakıl taşı, üç kova bulanık suyu uğruna gerektiğinde ölmeyi, bu bapta “şehitlik şerbeti”ni seve seve içmeyi ahdettiğimiz bu topraklarda, yani “Türkiye Türklerindir” denen bu diyarlarda, tıpkı sıradan bir mahalle bakkalının günlük veresiye defterinde kaydettiği kargacık burgacık notların tam aksine, kırmızı kaplı “anayasa kitapçığı”nda yazılı metin mucibince hep birlikte “Türk Milleti”ni oluşturup, bu milli “şemsiye”nin gölgesinde yaşayan, üstelik “Bir tekimizin bile dünyaya bedel” evlatları olarak lügatlerdeki bu kısacık tarifler özüme her bakımdan kifayetsiz, yetersiz geldiğinden kellim, bu satırları yazıp içimi, derdimi ummana değil, sana açmak istedim Kirvem!
Tamam! “Arife tarif gerekmez!” ama, en tumturaklı sözlüklerden, en babayani lügatlerden itinayla araklayıp, kelimesi kelimesine harfiyen alıntıladığım, “vatan” ve onun yanı sıra “vatandaş”lık denen ciddi, ciddiyetinin yanı sıra fevkalade önemli bu kavramları, sanki sıradan bir “patlıcan musakkası” ya da ne bileyim işte  “kabak dolması”, veya son zamanlarda meyhane köşelerinde arzı endam eden “gavur dağı salatası” tarifi verircesine geçiştirmek, bu ülkenin bir vatandaşı, yurttaşı olarak özüme hem terso geldi, hem de böylesine “hassas” ve aynı zamanda da “alengirli” bir meseleye yeterince parmak basmayıp “teğet” geçmeyi içime sindiremediğim gibi, keza bu durumu bizatihi “vatan”a ihanet, “vatandaş”lığa saygısızlık babında değerlendirip, hatta belki de sırf bu yüzden maruzatımı arz ettim, kim bilir…
Öyleyse?..
Öyleyse bu konu burada bitmez Kirvem!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et