23 Ekim 2011 13:12

Mersin

Mersin

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Mersin Üniversitesi Akdeniz Kentleri İnceleme Özeği bir tartışma düzenlemişti. Değişik alanlardan kişiler (kazı bilimciler, tarihçiler, konut tasarcılar, mimarlar vb.) çağrılıydı bu toplantıya. Mersin gerçekten incelenmeğe değerdi. Çünkü daha 1927’de tüm ilin oturanlarının sayısı 91.000 iken 2010’da 1.618.000 olmuştu.
Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra mı bu tartışmalar başlıyor denebilir.  Bütün yukarda saydığım alanların kişileri bundan bile mutluluk duyuyorlar inanın. Böyle bir toplantıyı düzenleyenlere saygılarını sundular hepsi…
Çukurova’nın bir uzantısı, parçası olan yörede kurulmuş son çağın Mersin’inin yazgısı az çok İzmir’inkine benziyor…
Dokuma işleyimi için ABD den pamuk sağlamakta olan İngilizler, ABD nin bağımsızlığını kazanmasıyla yeni yerler aradılar biliyorsunuz.
Batı Anadolu’yu, Çukurovayı buldular.
Batı Anadolu’ya Afrika’dan pamuk toplama işçisi, daha doğru deyimle, köle getirdiler. Toplanan pamukları götürmek için tren yolu yaptılar Denizli-İzmir arasında.
Kimileri İzmir için dışsatım iskelesi diyorlar. Aslında Roma döneminin granariumlarına benzemektedirler İzmir iskelesindeki depolar. Buralarda Anadolu’nun varsıllıkları depolanıyor sonra da batıya aktarılıyor… Dışsatımdan elde edilen paralar, aracı payları dışında, Anadolu’da kalmamaktadır. Bu düpedüz sömürüdür. Eş durum Mersin’de gözlemlenir. Çukurova’nın, onun bir parçası olan Mersin’ in pamukları 1886’da yapılan Adana –Mersin treni ile Mersin iskelesine taşınır… Oradan da Batı’ya…
İşte bu nedenle, 19. yy sonlarına dek bir köy olan Mersin, yüzyılın ancak sonunda beş yüzü aşkın dükkânı, işyeriyle, birbirini dik kesen yollarıyla, usul usul düzenli bir yerleşme olmağa başlar. Tıpkı İzmir’deki gibi, kendilerini yerlilerden üstün gören Levantenlere, batı yaşamının kopyacılarına bağlanır bu durum…
Dedim ya, tüm İçel ilinde oturanların sayısı şunun şurasında, 84 yıl önce, 1927’de 91.000 dir.
Mersin’in işyeri lekesi, olsun olsun 100.000 kişiye yetmektedir.
1980 lere gelindiğinde bu leke değişmeden, oturanların sayısı 844.000 olmuştur. Kısacası bu dönemde Türkiye’nin oturanları üç kat artarken Mersin’inki 9 kat artmıştır. 2010’da ilde oturanlar 1.618.000 dir. Mersin kentinin oturanları 843.429 dur.
Kısacası çekirdekte, özekte bir kapanma, tıkanma söz konusudur.
Özekteki kimi hizmetler çevreye götürülememektedir.
Çağdaş (modern) bir görüşle modernite, demokrasi, eş paylaşım demekse Mersin’de bunun sağlandığı söylenemez.
Atina demokrasisinde Atina vatandaşı sayılmayanlar neredeyse kentin dörtte üçüyse, söz konusu olan demokrasi nasıl yalnız Atina vatandaşları (dörtte biri) içinse, Mersin’ de de, dile getirilmese de, böyle bir durum vardır denilebilir.
Gene çok kez yazdım biliyorsunuz…
Eskil (antik) çağda bir yerleşmeye kent denilebilmesi için, kültür, eğitim, sağlık donanımlarının, belli bir oturan sayısına göre tamam olması gerekiyordu. Örneğin odeon  (senato, dinleti yeri) okul, spor alanları, hamam, çarşı, stadyum, tapınak, tiyatro, kanalizasyon vb gibi…
İnsanın ancak böyle bir ortamda yeteneklerini açımlayabileceğine, daha da insanlaşabileceğine inanmak doğal… Bu nedenle, insanı kentin yarattığına inanılırdı o çağda…
Bu gün bunlar da yetmez elbette… Hemen usumuza gelebilecek 20-30 tür müzeye, kültür özeklerine, üniversiteden başlayıp çeşitli meslek okullarına, çağdaş eğitim kurumlarına gereksinim var. Azınlığın çoğunluk içinde var olabilmesi, doğrudan gerçek demokrasi, düşünceyi dile getirme özgürlüğü sağlanamamış bir yerleşme kent sayılabilir mi bu çağda?
Sürdüreceğim bu konuyu…

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa