Yardımlarda barışa olan özlem ve sevgi var

23 Ekim Pazar günü Van’da meydana gelen 7.2 şiddetindeki depremin yaralarını sarma çabaları devam ediyor. Depremin ardından kentte yaşanan ağırlar koşullar sürüyor. Bir tarafta enkaz altındakilere ulaşma çabaları ve enkaz kaldırma çalışmaları, bir tarafta depremden sağ kurtulanların fiziksel ve psikolojik tedavisi, yaşamını yitirenlerin defnedilmesi ve bir taratanda günlük yaşamın yeniden düzenlenmesi çalışmaları devam ediyor.
Türkiye halkı ve devleti böylesine ağır deprem manzaraları görmeye alışıyor. Devlet, yaşanan onca ağır depremden ders çıkartıp hem kentlerin imar planını buna göre yapmakta, hem de depremden sonra olay yerine müdahale edip çalışmaları organize etmede oldukça yetersiz kaldı.
Depremin üstünden 5 gün geçmesine rağmen henüz barınma gibi en temel ihtiyaçlar karşılanmadı. Hükümet yetkilileri başta Van Valisi olmak üzere BDP belediyeleriyle işbirliği yapmamakta ısrar ediyor. Yapılan yardımları ise “devletin lütfu”olarak servis eden basın, AKP’nin insafı ve yardımı olarak gösteriyor. 99 depreminden bu yana toplanan 40 milyonluk vergi fonun ise akıbeti belli değil. Öncelikle kaçak yapıları denetlemeyen, daha fazla rant için her türlü usulsüzlüğe müsamaha gösteren bir devlet tablosu var karşımızda. Diğer taraftan deprem bölgesi olan ülkemizde herhangi bir deprem hazırlığı yok. 20 bin çadır gönderilemez durumda ve hükümet bu noktada topu Kızılay’a, yardım kuruluşlarına atıyor.
Hükümetin yürüttüğü; “yardımlar ulaşıyor, biz halkları ayırmıyoruz.” şeklindeki propagandasının aksine, Van’da ki durum hem hükümetin deprem pratiğine, hem medyanın diline yansıdığı şekliyle ayırımcı ve kışkırtıcıdır. Bugün ihtiyacımız olan ise hem hükümetin hem de medyanın ayrımcı politikalarını, hem operasyon ve savaşlarla hem de deprem gerçeği karşısındaki tutumlarıyla ölümlere seyirci kalmalarını teşhir etmeliyiz.
Depremin hemen öncesinde yaşanan çatışmalı gergin ortam düşünüldüğünde böyle bir afet karşısında Türkiye halkının ve gençliğinin gösterdiği bu yardımlaşma ve dayanışma, elinde olan tüm olanakları paylaşma duygusu oldukça önemlidir.
Ancak medya tarafından yapılan bu yardımların karşılığının olması gerektiği propaganda edilmeye çalışılıyor. “Biz kim olursa olsun yardım etmeliyiz ve ederiz de ama onlar da bundan sonra ‘bölücü’lere prim vermesin” şeklinde söylemler oldukça yaygınlaştı. En azından Kürt sorununun ekonomik temelli bir mesele olduğu anlayışı temellendirilmeye çalışılıyor; “iş adamlarımız bu yardımları zamanında yapsaydı kimse dağa çıkmazdı, Türkiye kötü günler yaşamazdı” şeklindeki söylemlerle. Bu tür söylemler ilk bakışta masum gibi görünse de aslında deprem ve yardımlar vesilesiyle Kürt sorununun geleneksel “çözümsüzlüğü” noktasında ısrar etmek anlamına geliyor. Kürt halkının eşit haklar ve barış talebinin görmezden gelinmesi anlamına geliyor.
Bütün bunları düşündüğümüzde halkımızın ve Türkiye gençliğinin özellikle liselerde ve üniversitelerde yaygın olarak giriştiği yardım toplama kampanyaları oldukça önemlidir. Ancak başlatılan yardım kampanyaları, medya aracılığıyla yürütülen bu gerici politik atmosferin dağıtılması için bir olanak olarak değerlendirilmelidir.
Van’a gönderilen her yardım kolisinin içinde, her kuruş parada, dökülen her gözyaşı damlasında barışa olan özlem, hakların birbirine olan sevgisi vardır.
Barış, eşitlik, kardeşlik duygularımızı Van halkına ulaştırmaya devam edelim. 

*Kayhan Geyik

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et