Kırkambar’dan Sevgili Doktor’a
Ortalama yılda bir İstanbul’a giden bir İstanbullu o kente gittiği zaman ne yapar? Önce dostlarını ziyaret eder, sonra örneğin Boğaz’a gider, Büyükada’ya ya da eskiden yaşadığı mahallelere gider. Tabii bir de İstiklal Caddesi, Asmalı Mescit falan var...
Ben bu son gidişimde sadece bir bölüm dostumu görebildim, Güngör Ağabey (Gençay), Yar Osman, Cengiz Gündoğdu, Berrin Taş, Çağlar Dirik gibi. Bazılarıyla çok istememe karşın görüşemedim. Bir türlü göremedim Müşür Kaya Ağabeyimi (Canpolat) yerinde bulamadığım için. İhsan Çaralan dostumu özellikle çok görmek istiyordum, ama telefonla bir türlü ulaşamadım. Bir de sevgili Gülen Aktaş’a erişemedim, çünkü telefonlara pek çıkmıyormuş, “Mesaj kabul ediyor”muş…
Boğaz’ı, sadece Güngör Ağabeyin yayınevinin arka balkonundan izledim, elimde birayla, sigarayla. İstiklal Caddesi ve Kuledibi hergün gördüğüm yerlerdi. Biraz da Kadıköy cenahı. Ötekiler hak getire…
Oğlum Ortaköy’de sahaflık yaptığı için, biraz eski kitapçıları dolaştık. Örneğin, Üsküdar’daki
“Kırkambar Sahaf”…
Bence Türkiye’nin en büyük sahafı olan Kırkambar’ı Sevinç ve Bayram Koç işletiyordu. Ayrıca kendilerine Ahmet Yahşi, H.Hüseyin Çetin ve Feyza Özkal yardım ediyordu. 5 kişiydiler, ama yine de yetmiyorlardı kitapseverlerle yakından ilgilenmek için. Üç katlı ve oldukça geniş bir mekânda yer alan Kırkambar’a sürekli kitaplar geliyordu. Doğal olarak, her katta aralıksız üçer-beşer okur bulunuyordu.
Birkaç saat orayı gezdim, bir müze dolaşır gibi. Benim için bir sürpriz olan, bir rastlantı sonucu bulduğum eski Ses dergileriydi, 1961’de çalıştığım, röportajlarımın çıktığı. Arşivimdeki o dergiler 1995 İzmir Sel Felaketinde yok olmuştu. Bir de Habora Yayınları’nın bazı ilk kitapları. Onları da oğlum aldı, kitaplığına koymak için.
Eski ya da yeni, kitabın ölmediğini görmek, açık söyleyeyim, mutlu etti beni… Sanki onbinlerce kitap gövde gösterisi yapıyordu, “Biz varız ve hep var olacağız,” dercesine…
SEVGİLİ DOKTOR
Oğlumun sayesinde Türkiye’nin en büyük sahafına, kızımın aracılığıyla da, yıllardır gidemediğim bir mekâna gittim, tiyatroya.
İBB Şehir Tiyatroları’nda kostüm uygulayıcısıydı kızım. Bir gün beni ve arkadaşlarını, Üsküdar’daki Musahipzade Celâl Sahnesi’ne götürdü. Hazırladıkları Anton Çehov’un “Sevgili Doktor” (Uyarlayan: N.Simon, Yöneten: Taner Barlas) adlı oyunun ilk gecesiydi.
Günlük “Politika Savaşları”nı dışında tutan hoş bir komediydi. Recep Tayyip Erdoğan’sız, Kemal Kılıçdaroğlu’suz, Bülent Arınç’sız ve benzerleriyle karşılaşmadığınız iki neşeli saat. Ama yine de politika vardı, inceden inceye.
7 kişi oynuyordu: Taner Barlas, Funda Postacı, Aziz Sarvan, Kubilay Penbeklioğlu (ki bence sahnenin en başarılı kişisiydi), Meriç Benlioğlu, Nagehan Erbaşı ve Yalçın Avşar…
Kızımın davet ettiği arkadaşlarına şöyle bir baktım, öylesine içten konuşuyorlardı ki, 40 yıllık dostmuşçasına. Biri Alman, biri İranlı, biri Yeni Zelandalı, biri de Türk. Onları izlerken, o ülkelerin politikacılarını düşündüm. Yeni Zelanda’nın dışında tümü birbirleriyle neredeyse kanlı bıçaklıydılar. Yeni Zelanda oldukça uzakta olduğu için sanırım, AKP’lilerin Başbakanı o ülkeye postasını koymamıştı. Ağanın eli tutulmaz, gün gelir Yeni Zelanda’ya da höt-zöt yapar…
Neyse, benim için çok güzel oldu, hem “Kırkambar”ı yaşamak, hem de “Sevgili Doktor”u görmek…
Dışkı Beyinli Irkçılar
Önce Evrensel okurlarından böyle bir başlık attığım için özür diliyorum. Ama açık söyleyeyim, ağzımı ve kalemimi tutamıyorum, aşağıda okuyacağınız bazı sözler aklıma geldikçe. Çünkü 72 yıllık yaşamımda böylesine rezil, böylesine pespaye, böylesine aşağılık, böylesine pislik sözlerle karşılaşmadım.
Kafataslarının içinde beyin yerine dışkı taşıyan bir takım ırkçılar, Van Depremi sonrası internet kanalıyla çeşitli sitelere şu sözlerini yollamışlar (Evrensel, 25.10.2011):
“Valla yerle bir olsa beş kuruş vermem. Vanlıya para göndereceğime sokak köpeklerine mama alır yediririm, hiç olmazsa ihanet etmez.”
“Allah Diyarbakır’a da nasip eder inşallah.”
“Hakkari ve Şırnak toprağın altına gömülmüştür umarım.”
Ve daha niceleri var… Bu kafayla nasıl Türkiye’ye barış gelecek, bilemiyorum…
Evrensel'i Takip Et