2 Kasım 2011

Gerginlik, şiddet ve hatta “savaş” hükümeti!

Hürriyet yazdı: “Esad yönetimini devirmek için savaşan isyancılara destek olan Türkiye, muhalif Suriye Ulusal Konseyi’ne de büyük destek veriyor. ..Türkiye’deki kampta barınmakta olan grubun temsilcisi firari Albay Riyad el Esad, Çarşamba günü New York Times’dan Liam Stack’e verdiği röportajda, Suriye içinde düzenledikleri bir saldırıda dokuz hükümet yanlısı askeri öldürdüklerini kabul etti. Türk yetkililer ise 60-70 isyancı ve Esad’dan oluşan grubun, Türkiye sınırları içinde barınmasına izin verilmesini insani sebeplerle açıklıyor. Yetkililer, silahlı saldırılara ise ‘Düşüncelerini ifade etmelerini engelleyemeyiz’ diyerek karşı koymuyor. Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü durumu, ‘Şu an kampta olan insanlar Suriye’den kaçıp ülkemize sığınırlarken kimin kim olduğu belli değildi. Hiçbirinin alnında ‘Ben askerim’ yazmıyordu’ sözleriyle açıkladı. ‘Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından organize edilen röportajda, rejim karşıtı Albay Esad, New York Times’a, Suriye hükümeti devrilene kadar savaşacaklarını açıkladı. Türk hükümeti yetkilileri de Beşar Esad’ın eninde sonunda koltuğundan indirileceğinde hemfikir.  Başbakan Erdoğan, ‘Suriye’de olanlar bizim iç meselemizdir’ sözünü de buna kanıt olarak sunuyorlar.”
Davudoğlu, Suriye’ye müdahaleyi, “Suriye halkına karşı sorumluluğumuzdur” sözleriyle savundu. Davudoğlu, Irak Kürdistanı yönetimini de, “siz PKK’yı durdurmazsanız, biz girer vururuz” diye, güya üstü örtük tehdit etti. Irak içlerine askeri operasyon düzenlemeyi “uluslararası hak”tan sayan Türk yönetimi, ABD yedeğinde, Suriye’de yönetim devirme politikasına Türkiye’de üs sağlamayı ve Esat karşıtlarını silahdırarak vur-kaç eylemleri düzenletmeyi, kendine hak görüyor. ABD ve Batılı büyük emperyalistler, Türkiye gericiliği ve İsrail için “uluslararası hukuk”, artık güçlü olanın gözüne kestirdiğini vurup yıkması anlamına geliyor.
AKP hükümeti dışarıda da, içeride de gerginlik ve şiddet politikalarını yoğunlaştırıyor. “Demokrasi” üzerine söylemi, ekonomik-sosyal saldırılarının maskesinden ibaret. Şovenist milliyetçi, din istismarcısı-mezhepci yönetim anlayışını tüm topluma hakim kılmak için her araç ve yönteme baş vuruyor. Muhalif her sesi susturma politikalarını daha da yoğunlaştırma çabasında.
AKP “kurmayları”yla Cumhurbaşkanı,  PKK eylemlerinden hareketle, savurdukları tehditlerin tüm Kürtleri hedeflediğini bile bile, “intikam” açıklamaları yaptılar. İktidar borazanı ve “Cemaat bülteni” gazetelerin yönetenleriyle herbir tuşa intikam hırsıyla basan kimi basın silahşörleri, deprem gibi bir olayı dahi kullanarak Kürt düşmanı öfkelerini kusmaktan kaçınmadılar. Pensilvanyadaki Efendi, Kürtlerin %5’ini “imha!” etme başarısı gösterilemediği için kızgınlığını dışa vurdu. Özel kuvvetler ve ordunun hava-kara güçlerinin “sınır”ın iki yanındaki “operasyonlarının aralıksız sürdüğünü” başbakan açıkladı. Kürtleri “sindirilmiş topluluk” haline getirme amaçlı KCK’ya yönelik  hükümet-polis-savcılık operasyonları otomatiğe bağlanmış durumda. Saldırı politikasının daha da sertleştirileceğini ve hükümet-devlet politikalarına karşı tüm ilerici muhalif güçleri kapsayacak şekilde getnişletileceğini  başbakan ve hükümetkinin diğer sözcüleri  ilan ettiler.
Salt bu iki unsur dahi, “AKP yöetiminde bir savaş yürütülüyor” diyenleri haklı çıkarmaya yeterli görünüyor. AKP hükümetine “bir savaş hükümeti” diyenleri haklı çıkaran bir “manzara” ile yüz yüzeyiz. Saldırı, gözaltı ve tutuklamalar, muhalif seslere karşı izlenen intikamcı politika, hükümetin daha sert, daha saldırgan politikalara yöneldiğine işaret ediyor. Ne kadar piyasa sünepesi varsa, kendine “liberal-muhafazakar aydın”(!) adını veren, AKP muhaliflerini “terörist” ya da “suç örgütü ortağı” ilan etmek üzere, polisi-savcılarıyla birlikte otomasyonu hızlandırılmış bir makine gibi, durmaksızın “suçlu” üretiyor.  Sosyal ekonomik hakları için mücadele eden işçi-emekçi “suçlu”! Ulusal hak eşitliği için mücadele eden Kürtler topyekün “terorist”! Devlet eliyle, zorbalıkla ve devşirme yöntemiyle Sünni İslam’ı her eve ve tüm bölgeye yayma politikasına itiraz edenler “imansız, yoldan çıkmış dinsiz”(!)  AKP yöneticilerine, cumhurbaşkanlığı koltuğunda Fethullahçı kadroların tüm devlet kurumlarına terfilerini iş edinmiş Cumhurbaşkanı’na, Fethullahçı-AKP’li kadro ve militanların eylemlerine yönelik en küçük eleştiri yöneltenleri “suçlu” ilan ederek, iktidar polisleri ve savcılarının gözaltı-tutuklama listelerine yazdıran bir yönetim politikasının “barışçıl” olduğuna ancak aptallar inanabilir.
Ama sorun artık “tahlil-tespit” olmamalı, değil! Elleri altındaki muazzam zor aygıtını ve tüm bir sistemin ulusal-uluslararası olanaklarını halkın kendi hakları için mücadele yolunu tutan en ileri kesimlerine ve onların şahsında aslında tüm emekçilere karşı amansızca kullanan bir iktidarın, “barış”-“din kardeşliği”, “huzur ve güven” üzerine söyledikleri, yasal-yasadışı saldırılarını ve şiddet politikalarını maskelemeye yöneliktir.
Ardında uluslararası sermayenin en saldırgan, en yayılmacı güçlerinin desteği var. Onların işbirlikçisi değil sadece, yayılmacı politikaların vurucu güçlerinden biri olarak rol üstlenmeye hevesli, bunu Libya’da gizlemeksizin göstermiş ve Suriye’de yönetim yıkmaya soyunmuş olarak göstermekte olan, Irak içlerine askeri saldırılar düzenleyerek güç gösterisinde bulunan bir devlet-hükümettir söz konusu olan.
Hak isteyen her kim varsa, insanca yaşam diye bir umudu ve hedefi olan kim varsa, özgürlük ve eşitliğin sermaye yalanlarından arındırılarak gerçek boyutlarıyla uygulanabileceği sömürüsüz koşulların yaratılmasından yana kim varsa; tahlil ve tespitlerine uygun pratik bir tutumu ortaya koymak; bu tutumda birleşmek, saldırı politikalarına karşı emekçilerin büyük gücü olarak dikilmek durumundadır.  “İzliyoruz”, “gerekirse müdahale ederiz”, “kınıyoruz” türü tavsatma tutumlarla bir baskı hükümetinin durdurulabildiği bugüne dek görülmemiştir. Bu bugünkü koşullarda hiç mümkün değildir. Ardındaki kitle desteğini ve devleti ele geçirmiş olmasını herşeyi yapmaya muktedirliğinin dayanağı sayan hükümetler, elleri altındaki ekonomik-siyasal mekanizmaları kullanarak zorbalığın her türünü uygulamaktan kaçınmamışlardır. Karşı karşıya olduğumuz böylesi bir durumdur.  Sömürülen ve ezilenlerin en ileri olan kesimleri başta olmak üzere geniş kitlelerinin bu saldırılara karşı dikilmeleri için, ileri, en ileri kesimlerin mücadele kararlılıklarına ihtiyaç vardır. Gerekli olan da bugün budur!

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et