Postliberalizm ya da sermayenin faşizmi(1)
Fotoğraf: Envato
Bir süreden beridir bu köşede, dünya genelinde ve Türkiye özelinde özellikle de 11 Eylül 2001 tarihinden itibaren siyasi ve iktisadi arenada meydana gelen gelişmeleri ortaya koymak amacıyla, ‘Gidişat Postliberalizm mi?’ başlığı altında bir dizi değerlendirmede bulunmaya çalıştım. Bu çerçevede de, liberalizmin tarihi gelişimi içinde göstermiş olduğu devinim ve dönüşümün nasıl kapitalizmin çıkarları lehine olacak biçimde şekillendirildiğine değindim. Bir başka deyişle, hangi adla adlandırılırsa adlandırılsın, liberalizmin temel hedefinin kapitalizmin ya da daha iyi anlaşılması açısından, sermayenin değirmenine su taşımaktan başkaca bir şey olmadığını görülmesi gerekliliğini vurgulamaya giriştim ve anlaşıldığından da eminim.
Ancak, tam da bu noktada, özellikle de 1970’li yıllardan itibaren neoliberalizm adı altında gelişme gösteren sürecin tam anlamıyla sermayenin dünya üzerinde kayıtsız ve şartsız bir biçimde egemenliğini sağlamak ya da daha açık bir ifadeyle, kitleleri köleleştirmek üzere yola çıktığını vurgulamak gerekmektedir.
Neoliberal iktisadi politikaların uygulama girişimleri öncelikli olarak ABD ve İngiltere kaynaklı olsa da, kitlelerin kayıtsız şartsız teslim alınmasında söz konusu politika içeriğinin farklı toplumsal yapılarda özellikle de azgelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırılan ülkelerde kolaylıkla kabullenilmesinin mümkün olmadığı çok kısa sürede ve ortaya konan kitlesel tepkiler çerçevesinde görülmüştür. Bu tepkilerin bertaraf edilmesinde hükümetler eliyle devreye sokulan iktisadi politikaların, ilgili ülke politikacılarının dayattıkları iktisadi politikaların sertliğini anlatmak üzere, örneğin İngiltere uygulamasında bile Margaret Thatcher’in ‘Demir Lady’ olarak anılması, kullanılmasını beraberinde getirmiştir. Durumu kimi diğer örnekleriyle ifade etmeye çalışırsak, Arjantin’de Videla’nın, Şili’de Pinochet’nin ve Türkiye’de Evren’in ortaya çıkarılmış olmasının unutulmaması gerekmektedir.
Aslında bu gerçeklik, geçen hafta beş kalemde topladığım neoliberal iktisadi uygulamalara ilişkin beş temel unsurun yani piyasa kuralının işlemesi, toplumsal açıdan gerekli harcamaların kısılması, özel sektörün önünün açılması, özelleştirme hedefine ulaşılması ve toplum yerine birey temelli düşünüşün hakim kılınmasına ilişkin uygulama girişimlerinin sonucunda kaçınılmaz bir gereklilik olarak kendini göstermiştir. Zira neoliberal iktisadın temel almış olduğu sıralanan hedeflere objektif gözle dahi bakılacak olsa, söz konusu girişimlerin demokratik koşullarda gerçekleştirilebilme imkanı bulunmamaktadır. O nedenledir ki, özellikle Eylül 2001 tarihinden sonra genelde dünyada ve özelde de Türkiye’de giderek derinleşen siyasi ve iktisadi arenada görülen farklılaşma açıkça kendini daha da belirgin hale getirmiştir. Bu derinleşen farklılık, kendini 2003 yılından itibaren daha da belirgin hale getirmeye başlamışsa da, Ekim 2008 tarihinde dünya ekonomisinde patlak veren iktisadi kriz bu derinleşen farklılığı daha da somut hale getirmiştir.
Kısacası, dünya genelinde ve Türkiye özelinde hissedilmenin ötesine geçerek fiili olarak yaşanmaya başlayan ve siyasi ve iktisadi arenanın yanı sıra askeri alanda da yeniden şekillendiren ortamın bundan sonrasında nereye vardırılacağı, üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konu olarak karşımızda olanca çıplaklığıyla durmaktadır. Selam ola.
- Düşüşten önceki imparatorluk gururu 01 Aralık 2024 04:05
- Maestra'ya veda 20 Ekim 2024 04:41
- Büyülü müzik 13 Ekim 2024 04:07
- Dağın altında 22 Eylül 2024 03:56
- İsrail’in sınırı yok 01 Eylül 2024 04:22
- Komplo Teorileri 21 Temmuz 2024 04:30
- İmparatorluk başkanı için imparatorluk mahkemesi 14 Temmuz 2024 04:53
- İsrail'in uluslararası hukuka karşı savaşı 30 Haziran 2024 04:19
- Haklı davanın destekçisi 23 Haziran 2024 04:49
- Adalet savaşçısı kadın 16 Haziran 2024 04:41
- Dövüldüler, hapse atıldılar ve okuldan uzaklaştırıldılar 19 Mayıs 2024 04:16
- "Filistin güneşinde George Jackson" 05 Mayıs 2024 04:00