İki alanda saldırıya ortak yanıt
Fotoğraf: Envato
Sermaye basınının ve sermaye partilerinin kendi gündemlerini dayatmasının yarattığı gürültü örtüsü kaldırıldığında; hükümet ve arkasındaki sermaye güçlerinin “iki alanda” saldırılarını yoğunlaştırdıklarını görüyoruz.
Bu saldırı alanlarından birincisi; Kürt sorunu üstünden bir yandan askeri operasyonlarla sürdürülen çatışmalar öte yandan ise özel yetkili savcılıklar ve mahkemeler tarafından yürütülen tutuklama kampanyası olarak biçimlenen saldırılardır. Tutuklama kampanyası son dönemde “terör örgütünün uzantısı” sayılan kesimleri kapsamış bulunmaktadır.
Sermaye güçleri ve hükümetin saldırısının yoğunlaştığı ikinci alan ise “emek mücadelesi alanı”dır.
Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesine yönelik bir saldırı olarak da değerlendirebileceğimiz birinci alandaki mücadele son haftalarda, KCK operasyonları kapsamında aydınlara, bilim insanlarına yönelik olarak yapılan tutuklamalarla birlikte artık bardağı taşıran bir karakter de kazanmış bulunmaktadır. Ki, bu çerçevede gelişen tepkilere aydınların, bilim-kültür insanlarının, sanatçıların, daha önce bu gelişmeler karşısında sessiz kalan liberallerin, basının, hatta kimi AKP’li politikacıların da (Başbakan Yardımcısı Arınç ve Kültür Bakanı Günay gibi) “üzüntü ifade etmek” biçiminde bu tepkilere katıldığı gözlenmektedir. En son Boğaziçi Üniversitesinde kimi bölüm başkanı öğretim üyelerinin de öğrencilerle birlikte bir basın açıklamasıyla tepkilerini dile getirmeleri ve yine bazı bilim insanlarının BDP Siyaset Akademisinde ders vermek için “gönüllü” olduklarını açıklamaları, elbette önemli gelişmelerdir.
Diğer alana gelince; uzunca bir zamandan beri, işçi sınıfı ve emekçilerin kazanılmış haklarına yönelik olarak sermaye güçleri tarafından atılan adımlar, son aylarda “sonuç alıcı hamlelere” dönüşmüş bulunmaktadır.
Bu amaçla Hükümet; altı ay önce aldığı “Kanun Hükmünde Kararname Çıkarma Yetkisi”nin son gününü emekçilere vurmak için kullanmış; sağlık alanını yabancı hekim ve hemşirelere açmak ve Hastane Birliklerinin oluşturulmasını gündemin önüne almaktan 657 sayılı Yasa’yı tümden kaldırma hazırlıklarına hız vermeyi yasal bir düzenlemeye dönüştürmüştür. Bu son “Kanun Hükmünde Kararname” ile hükümet; kamu ve özelde tüm çalışanların iş güvencesini sıfırlama ve tüm halkın “parasız sağlık” ve “parasız eğitim” haklarını “paran kadar sağlık”, “paran kadar eğitim”e indirgeme doğrultusunda önemli adımlar atmıştır. Saldırının boyutu öylesine derin ve geniştir ki; bu makale içinde ne dense bu genişliği ve derinliği karşılamaya yetemez.
Dün gazetemizi okuyanlar; çıkarılan kararnamenin ve bu sürece dair diğer girişimlerin emek ve halk düşmanı karakterini daha ayrıntılı gördüler. Dahası saldırının, sadece çalışanları da kapsamamakta hizmeti alan halk için de büyük hak kayıpları, her tür hizmetin giderek parası olana verileceği bir “kamu hizmeti” alanı düzenlemesini amaçladığı da artık apaçıktır.
Saldırı bu kadar açıktır ve örneğin 657 sayılı ve en önemli özelliği kamu emekçisine “iş güvencesi sağlamak” olan Devlet Personel Kanunu’nun da “emekli edileceği” bizzat Çalışma Bakanı tarafından açıklanmıştır.
Saldırı bu kadar açık hale geldiği halde, burada vahim olan, bu saldırının adım adım “geliyorum” demesine karşın, sendikalar ve emek örgütleri cephesinde henüz ciddi bir karşı çıkışın işaretlerinin görülmemesidir.
Elbette bazı örgütler (TTB, SES gibi) bir biçimde tepkiler gösteriyorlar. Ama burada söz konusu olan hizmeti üretenlerden alanlara kadar geniş bir mücadele cephesinin oluşturulması girişimidir ki, bunu da ancak sendikalar ve emek örgütleri yapabilirler. Çünkü bu mücadele her sektörün kendi başına göstereceği tepkilerle başarılır olmayı çoktan geride bırakmıştır. Tersine tüm emek ve demokrasi güçlerin birliğine acil ihtiyaç vardır ve böyle bir mücadele stratejisinin hızla oluşturulması gerekmektedir.
Aksi halde emekçilerin tarihsel kazanımlarının ortadan kaldırılması için sermaye cephesinin giriştiği çok yönlü saldırı sonuç alacak bir aşamaya gelmiştir.
Emeğin kazanılmış haklarına yönelik ve milyonlarca emekçinin çalışma koşullarının sermayenin en has çıkarlarına göre belirlenmesi anlamına gelen saldırı karşısında birleşecek güçler ayın zamanda Kürt sorununun demokratik çözümünün de ana güçlerini oluşturmaktadır. Bu yüzden de yukarıda sözünü ettiğimiz “İki alanda saldırı” ve bu saldırıya “İki alandan yanıt verilmesinin” gereği daha geniş bir açıdan bakıldığında “Bir saldırının iki boyutu” ve bu saldırıya “Bir tek stratejiye bağlı olarak iki alanda yanıt vermek” olarak anlaşılmalıdır.
Onun içidir ki; mücadelenin genel adı “Emek ve demokrasi mücadelesi”dir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00