6 Kasım 2011

Siyasetin böldüğünü bayram birleştiremez!

Yaşadığımız günlerin adı bayram ya; ağzını açan birlikten, beraberlikten, kardeşlikten, dayanışmadan, küslerin barışmasından dem vuruyor. Bu dileklere katılmamak mümkün mü?
Elbette değil!
Hani iki kişi karşılaşınca; “Nasılsın?​” diye sorulur. İsterse sorunun muhatabı dayanılamaza acılar veren bir hastalığın peçesinde ve bugün yarın ölüm beklemekte olsun; yanıtı da hiç değişmez: “İyiyim!”
Ama sorular artar, “Neden yatıyorsun?​”, “Doktor ne dedi?​”, “Nasıl bir tedavi görüyorsun, tedavi iyiye gidiyor mu?​”... Ancak o zaman durumun farkına varılır ki, aslında “Nasılsın?​” sorusuna hiç duraksamadan “İyiyim!” diyen kişi hiç de iyi değildir. Tersine “iyi olmamak için” de pek çok nedeni vardır.
Bu içerikte bir diyalog, sıradan “faniler” için bir sorun teşkil etmez, hatta bir iç rahatlaması, konuşmanın derinleşmesi için vesile bile olur. Ancak bu içerikte bir diyalog, (aslında diyalog bile değil monolog) ülkeyi yönetenlerle sorunlar yumağı içinde bunaltılmış halk arasında olursa, elbette sorun olur; büyük sorun olur!
Çünkü bu, ağır hasta, hatta “yoğun bakıma” alınmış kişiye doktorun, “Nasılısın?​” dedikten sonra daha vatandaş daha yanıt vermeden, “Ooo, maşallah iyisin; nabız yüksek, kalp atışı düzensiz, tansiyon bir aşağı bir yukarı vursa da bunlar sorun değil, taş gibisin vallaha!” diye çıkıp gitmesi gibidir!
Başbakan Erdoğan’ın ve CHP ve MHP’nin bayram mesajları da böyle.
İlginç biçimde üç parti de, bayram mesajlarında, Van depremindeki halkın dayanışma göstermesini övüp, bunu bayramların birleştirme ve dayanışma değeriyle destekleyip soyut bir birlik ve bütünlük edebiyatı yapmışlardır. Halkın Van depremi karşısındaki dayanışmasını; “Halkın birlik, bütünlük doğrultusunda gösterdiği büyük bir gösterge, bölücülere bir yanıt!” gibi yorumlanıp; bayramların birleştiriciliğine methiyeler dizerek, devası sorunun üstünden atlamışlardır. Evet, Van depremi karşısında Türk ve Kürt her milliyetten Türkiye halkı, kardeşlik ve dayanışma duygusunu, birlikte yaşama isteğini, ülkeyi yönetenlerin bütün aksine gayretlerine karşı göstermiştir ama bundan ülkeyi yönetenlerin kendilerine bir pay çıkarmasının bir mantığı yoktur. Çünkü bayram mesajları ve törensel nutuklardaki ”Biz kardeşiz; etle tırnak gibiyiz!” edebiyatı bir yana bırakılırsa, ülkeyi yönetenlerin vatandaşlar arasındaki birlik ve bütünlükle ilgili değerleri tahrip etmek için uğraştıklarını aklı başında herkes biliyor bu ülkede. Çünkü izledikleri Kürt sorununu çözme politikaları iki halkın gönüllü birliğini sağlamak değil, zorla bir arada tutma esaslıdır. Bunun gerçek hayattaki karşılığı ise, ayrılmayı, bölünmeyi teşvik etmektir.  
Dahası bu koşullarda; ülkeyi yönetenlerin sorumluluğunu es geçerek Van depremi karşısında halkın gösterdiği dayanışma ve kardeşleşme isteğinin ifadesi tutumunu, “Demek ki ciddi bir sorun yokmuş!” biçiminde yorumlamanın, halkın iyi niyetinin, kardeşlik duygularının istismarından başka bir anlamı yoktur. Çünkü depremdeki dayanışmadan bu sonucu çıkaranlar, sorunu çözme görevini de üstlerinden atmış olmaktadırlar.
İşin ilginci, sermaye partileri ve basındaki uzantıları, kendileri sorunu bu kadar küçümserken, Irak Kürdistan Federe Devleti Başkanı Mesut Barzani’nin sorunu önemsemesini, sanki Kürt sorununu o çıkarmış gibi, onun çözmesini istemektedirler. Dahası Barzani’nin sorunun barışçıl çözümünde ısrarını da “Türkiye’ye karşı düşmanca bir tutum” gibi göstermektedirler. Oysa Barzani, açıkça “Kürt sorunu silahla çözülecek bir sorun değil!” diyerek Türkiye’nin halkları için doğru olanı dile getirmiştir.
Şu çok açık ki, “Türkiye’nin Kürt sorununun çözümü” için ne bayramların yarattığı iyimserlik havası ne de Barzani’yi ya da başkalarını sorumlu tutmak bir ilerleme sağlamaz. Sorun Türkiye’yi yönetenlerin çözmek için adım atması gereken bir sorundur. Çünkü, siyasetin böldüğünü ancak siyaset birleştirebilir. Bu yüzden sorunu çözecek olanın Hükümet ve Meclis olduğu gerçeği kabul edilmeden ve bu kabulün getirdiği bir tutum alınmadan çözüm için, Van depremin ortaya çıkardığı halkların “birlik ve dayanışma isteğine” karşın, iyimser olmak olanaklı değildir.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

Antep’te polis, mahkeme kararını tanımadı, ekmek mücadelesi veren işçilere müdahale etti. İşçi, siyasetçi, öğrenci, muhalif belediye, basın… Herkes mengenede! Cezaevinde olanların sayısı cezaevi kapasitesini 90 bin aştı. Buna rağmen hükümet daha çok insanı daha uzun süre cezaevinde tutacak yargı paketi hazırladı. Yine de tepki cezalandırılarak durdurulamıyor!

90 bin fazla: 301 bin 397 kapasiteli cezaevinde 392 bin 456 kişi kalıyor.

32 adet: 11 cezaevi yapımı sürüyor, 21 yeni cezaevi projesi hazır.

Yüzde 700: 2002’de 49 bin 512 olan mahpus sayısı yüzde 700 arttı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et