09 Kasım 2011 09:37

Saldırıları püskürtmek için birleşme sorumluluğu

Saldırıları püskürtmek için birleşme sorumluluğu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gelişmelerin,  olayların akışının,  devlet-hükümet ve sermaye partilerinin bu olay ve gelişmelere ilişkin tutumunun gösterdiği şudur: bu hükümet ve onun tüm kurumlarını tuttuğu; tüm kurumlarına hakim olduğu devlet, demokratik en küçük bir tasarrufta dahi bulunma özelliğine sahip değildir. Onun “liberal demokratik toplum projesi” üzerine propagandanın tüm hedefi, baskı ve zor altında tutulan halk kitlelerinin suskunluk içinde tutulmalarıdır. AKP ve hükümetinin, Başbakan başta olmak üzere tüm kurmayları, kitlelerin gözü önünde ve alenen ilan ederek, demokratik taleplerde bulunanları, hak eşitliği isteyenleri, daha iyi bir yaşam için mücadeleden söz etmekle kalmayıp bunun için gerçekten mücadele edenleri “Etkisiz kılınması gereken düşman” saymaktadırlar. Başbakanın KCK gözaltı ve tutuklamaları başta olmak üzere, hükümet-polis-yargı “üçgeni”nde döndürülen “tezgah”ın şartelini elinde tuttuğu çok açıktır ve bununla övünülmektedir. Açıklamaları birer talimname, sıkıyönetim bildirisi, savcılık iddianamesi türünden pasajlar içermektedir. Son günlerde cami çıkışlarında topluluklara yönelik yaptığı açıklamaların bir özelliği de, saldırıların yoğunlaştırılacağını haber vermesidir. Başbakan, İçişleri Bakanı, Başbakan danışmanları, Bekir Bozdağ ve diğer parti ve hükümet şefleri, aralıksız ve birbirleriyle de koordineli tehditler savurmakta, “Ya susarsınız ya da kodesleri boylarsınız!” demeye getirmektedirler. PKK’den silah bırakmasını isteyen Başbakanın silahsız Kürtleri onar-yirmişer-yüzer gruplar halinde zindanlara doldurtması; konuşmaları arasında “devrim” sözcüğü geçmiş diye akademisyenleri, aydınları ve politikacıları “devrim silahla yapılır” mantığıyla suç listelerine alması, KCK tutuklamalarını eleştirenleri “Teröre destek vermek, teröre hizmet etmek”le suçlaması, bulunduğu zemin ve tutumunun en açık yansımalarıdır.
Belirli süre için mevzilerini güçlendirmekle uğraşmış ve kitle desteğini olduğu kadar, liberalleşme beklentisi içinde olan çeşitli çevreleri yedekleme taktikleri izlemiş olan AKP-Fethullah Hükümeti, ardındaki açık ve pervasız Amerikan desteğine de güvenerek, yüzündeki her tür maskeyi çıkarıp atmaya “karar vermiştir.”  Kürecik’e  “konuşlandırılan” füze rampalarının-radar üssünün Amerikan emperyalizminin bölgemiz halklarına ve ülkelerine yönelik saldırı politikalarının desteklenmesini değil sadece, bu saldırılara ortak olmanın da “nişanesi” olduğu ayan-beyandır.  ABD’nin işgal politikalarına ortaklık, yeni saldırı ve savaşlar durumunda daha da ileriden ve daha iştahlı bir vahşetle sürdürülecektir.
“Açılım yapacağım-demokrasi getireceğim” diye kitlelerin karşısına geçip, halkın beklentilerini istismarla kendi iktidarlarını sağlamlaştıranların “demokrasi”den söz etmeyi dahi, eğer bu kendileri dışında ve muhalif saflardan yapılıyorsa, suç saymaları, her bir gelişme vesilesiyle baskıyı daha da yoğunlaştırmaları, “aslına rücu etmek” değil, asıl karakterlerini, siyasal konum ve anlayışlarını örtüsüz sergilemeye karar vermelerinin göstergesidir. AKP ve hükümeti, Pensilvanya’daki Hocaefendinin de fetva vermesiyle işçi sınıfına, emekçi kitlelere, Kürtlere ve Alevilere, komşu halklara karşı gerginlik, saldırı ve savaş politikasını yoğunlaştırmaya koyulmuştur.
Durdurulması, izlediği saldırı ve yıldırma politikasının etkisiz kılınması, ancak güçlü halk mücadelesiyle mümkündür. Sendika patronlarından, burjuva siyasal çevrelerden, Amerikancı muhafazakar ve liberallerden gelen “mızmız” itirazların, sözde kalır olmaktan öte bir önemi yoktur. Sorumluluk ileri işçi ve emekçilerin, demokratik-ilerici ve devrimci örgüt, parti ve derneklerin, sosyalist siyasal parti ve çevrelerin omuzlarındadır. Mücadeleci sendikacılar, ilerici-demokrat aydınlar, Kürt ve Türklerin örgütlü kesimleri, halk muhalefetinin daha ileriden geliştirilmesi için işe sarılmadıkları sürece, bu saldırı ve yıldırma politikalarını püskürtmek mümkün olmayacaktır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa