Cinayetin bir cezası da olmalı!
Fotoğraf: Envato
İkinci Van depremi, birincideki gafleti, cehaleti olduğu kadar, yönetimin yukardan aşağı, “takdiri ilahici” zihniyetini de yöneticiler başta olmak üzere, herkesin yüzüne çarptı.
Eğer lafı bir yana bırakıp olanlara bakarsak; “Hükümetiyle bakanıyla, valisiyle, deprem kriz merkezi yetkilileriyle bu yönetim, insan hayatını önemsemiyor; ‘Ölen ölür kalan sağlar bizimdir’ anlayışıyla hareket ediyor” demek, yöneticilere haksızlık sayılmaz.
Bu anlayışın ilk örneği ilk depremde de çok “kaba” bir biçimde ortaya çıkmıştı.
Deprem duyulur duyulmaz, dünyanın her tarafından hükümetler ve gönüllü kuruluşlar, “arama kurtarma ekipleri” dahil, Van’a, depremzedeye yardım için harekete geçmişti. Ancak bu yardım tekliflerini hükümet; “Biz güçlü bir devletiz. Kimsenin yardımına ihtiyacımız yok” burun büyüklüğü ile geri çevirmişti. Ancak depremin üstünden üç gün geçtikten sonra, biraz da oluşan kamuoyu baskısıyla, arama ve kurtarma ekiplerinin gelmesine izin verilmişti.
Oysa az çok depremle ilgilenen herkes bilmektedir ki, enkaz altında kalan insanları kurtarmak için en kritik saatler ilk 24 saattir. Ve Van’da bırakalım ilk 24 saati ikinci 24 saat dolduğunda bile yıkılan binaların yarısına daha dokunulmamıştı. Köyleri hiç saymıyoruz.
Bu açıdan bakıldığında, sadece “Yeterli sayıda arama kurtarma ekibi olmadığı için” bir çok insanın, zamanında müdahale edilemediği için öldüğünü söylersek, sadece bir gerçeği ifade etmiş oluruz. Ve, arama kurtarma ekibi müdahalesi olmadığı için ölen kişilerin sorumlusu deprem değil, hatta binaları çürük yapan müteahhitler de değil; başka ülkelerden gelen arama kurtarma yardımı teklifini reddeden hükümettir.
İkinci deprem, bu birinci depremdeki, cehaletten gelen; vurdumduymaz, ben merkezci, takdiri ilahici anlayıştan yöneticilerin zerre kadar kurtulmadığının kanıtı oldu.
Kentte, gazetecilerin, arama kurtarma ekiplerinin “üssü” olarak ayrılan bir otelin doğru dürüst sağlamlık kontrolü yapılmadan hizmete açılmasının ve bu otelde onca kişinin yaşamını yitirmesinin nasıl bir açıklaması olabilir?
“Efendim binlerce binada da asıl kontroller yapılmadı, sadece ön kontroller yapıldı, bu yüzden bu otelde de ön kontroller yapılmakla yetinilmiş” demek, bir bahane sayılabilir mi?
Sen, ciddi bir kontrol yapılmadan koca oteli oradaki insanlara nasıl hizmete açar; onca gazeteciyi, yerli ve yabancı yardım gönüllüsünü içine nasıl sokarsın?
Bunun hesabını kim verecek?
Elindeki bir takım “kağıt parçaları”nı (Rapor diye gösterilenlerin, son günlerin yaygın deyimiyle birer kağıt parçası olduğu anlaşılıyor) göstererek herkesi “az hasarlı evlere dönmeye” çağıran (Allah’tan halk bakanı dinlememiş!), Van’ı “depreme karşı en güvenli il” ilan eden TOKİ Başkanlığından bakanlığa terfi ettirilen Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar başta olmak üzere, otelin hizmete açılmasına onay verenlerin, onların eylemlerinin destekçilerinin hesap vermesi gerekmez mi?
Ve ilk iş olarak hükümetin, vakit geçirmeden bu bakan ve valiyi görevden alarak soruşturmayı başlatması gerekmez mi?
Böyle bir hesap sorulmadan Van depremi dosyası kapatılabilir mi?
Tabi yanıtı içinde bu türden sorular daha da çoğaltılabilir. Ancak, bu soruların yanıtının az çok olumlu olabilmesi için ön koşul, bu hükümetin, bu hesabı sorma mevkiinde bulunanların, hesap sormaya niyetlerinin olup olmadığıdır. Ama, depremle ilgili idari rezillikleri protesto eden halka polis copu, gaz bombası ve doğru dürüst barınağı bile olmayan insanlara, Van soğuğunda su sıkarak karşılık verdiren bir başbakan yardımcısı bu çalışmaların başındaysa, böyle bir hesabın sorulmasının güçlüğü de ortaya çıkar.
Dünkü gazetemiz, ikinci Van depremindeki aymazlığı “Taammüden Cinayet” olarak (Biraz vicdan sahibi herkes böyle gördü) niteledi. Doğru da yaptı! Çünkü açılacak olan soruşturma, böyle bir yaklaşımla açılmazsa; “cehalet”i yücelten, “gaflet”i kutsayan, “Ölen ölür kalan sağlar bizim”ci, “takdiri ilahici” zihniyet mahkum edilmemiş olur. Ve önümüzdeki aylarda ve yıllarda da daha çok Van rezillikleri olur!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00