Yeşil Kart kalkacak da ne olacak?
Fotoğraf: Envato
2012 yılbaşından itibaren Yeşil Kart uygulamasının kaldırılması için hazırlıklar yapılıyor.
Aylık, brüt 279 TL’dan fazla geliri olan Yeşil Kart sahipleri, yılbaşından itibaren Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınarak aylık olarak 34 liradan başlayan sağlık sigortası primi ödeyecekler. Örneğin, aylık geliri 279 lira ile brüt asgari ücret tutarı olan 887 lira arasında olanlar, 33 lira düzeyinde Genel Sağlık Sigortası primi ödeyecek. Brüt asgari ücret ile brüt asgari ücretin iki katı yani şu anda 1674 lira arasında geliri olanlar ise 100 lira prim ödeyecek. 1684 liradan daha yüksek gelir sahipleri ise aylık olarak 200 TL dolayında sağlık sigortası primi ödeyecekler! Ancak aylık 279 liradan daha az gelire sahip olanlar parasız sağlık hizmetinden yararlanabilecek,.
Yapılan hazırlıklara göre kişinin geliri, “beyana göre” ya da “üstün körü bir soruşturma”ya göre değil; Yeşil Kart sahiplerinin harcamaları, taşınır ve taşınmazları, banka kredi kartı harcamalarından, kira ödemelerine, kira gelirlerinden elektrik, su, telefon kullanımlarına kadar bir çok ayrıntı dikkate alınarak belirlenecek.
Tahminlere göre Yeşil Kart uygulamasına son verilmesiyle mevcut 9.5 milyon Yeşil Kart sahibinden en az 5 milyonu prim sistemine dahil olacak ve sigorta 4.4 milyar TL’lik tasarruf yapacak.
Kuşkusuz ki Yeşil Kart uygulamasının savunulacak bir tarafı yoktur. Çünkü Yeşil Kart bir yanıyla partizanca uygulamalarla siyasi istismara açık olduğu kadar sigortalı çalışmayı caydıran ve sigorta sistemini tahrip eden de bir uygulamadır. Ancak yerine getirilen, “sağlık sistemini piyasalaştırıp, ‘Paran kadar sağlık’ anlayışını yerleştiren” prim sisteminin ise hiçbir savunulacak yanı yok.
Dahası, 279 TL brüt aylık geliri baz alındığında gerçek gelir 279 TL’nin üstünde olan ama açılık sınırının altında yaşayan milyonlarca emekçinin ve ailesinin prim ödeyemediği için sağlık sisteminin dışına düşeceğini; bir sosyal felaket durumu yaratacağını söylemek de bir abartı olmaz.
Elbette bu yanları da tartışacağız önümüzdeki günlerde. Ancak burada şunu hemen söylemeliyiz ki, eğer AKP Hükümeti, çıkardığı Sağlık Sigortası Yasası’nı uygulamaya cesaret ederse, katkı paylarının yeniden artırılmasına gidileceği, “hastane birlikleri”yle birlikte de sigortalıların alacağı hizmetlerin iyice sınırlanacağı bir gerçektir. Bunun bir anlamı da hizmetlerin kötüleşmesi ve sigorta kapsam dışındaki hastalık çeşitlerinin artması böylece Genel Sağlık Sigortası’nın da büyük ölçüde anlamını yitirmesidir.
Önce “Tam gün yasası uygulaması” adı altında pek çok uzman ve öğretim üyesi hekimin özel sektöre sürülmesi, arkasından yabancı hekim ve sağlık personeli çalıştırmanın önünün açan kanun hükmünde kararname ile başlayan süreç, Hastane Birlikleri ve hastanelerin verilen hizmet kalitesine göre altı ayrı kategoriye ayrılmasıyla tamamlanacaktır.
Yeşil Kart uygulamasının kaldırılması da böyle bir sisteme geçişin ayaklarından birisidir.
Peki sistemin dışına düşen milyonlarca yoksul emekçi ne olacak?
Aslına bakılırsa onlar için de “hazırlık” (kurulmuş tuzak demek daha doğru) var!
Hükümetin arife günü çıkardığı son kanun hükmünde kararnamede neye hazırlık yapıldığını gösteren bir madde var. Bu kararnameye göre; “Kimi gerçek ve tüzel kişilerce sosyal dayanışma ve yardımlaşma amacıyla sağlık hizmeti (ücretsiz) verilebilmesi” olanaklı hale getirildi. Bunun anlamı ise, tarikatların, cemaatlerin ya da onların denetimindeki kimi “yardım dernekleri”, “vakıflar” gibi kurumların yoksullar için kurtuluş, çare olarak öne sürüleceğidir. Ki, bunun örneklerini Filistin’de Hamas, Lübnan’da Hizbullah, Mısır’da Müslüman Kardeşlerin faaliyetleri içinde görüyoruz. (*) Bu örgütler sağlık hizmetleri vererek halkı örgütlemekte, kendilerine bağlamaktadırlar.
Bugün Türkiye’de pek çok tarikat ve cemaatin yoksul halk kesimleriyle “Yiyecek yakacak yardımı” adı altında ilişki kurması gibi. Üstelik şimdi sağlık gibi son derece önemli bir konuda devlet, kendi koruyuculuğunu kaldırarak, yoksul kesimleri bu türden dini örgütlerin etkisine açmaya yönelmiş bulunmaktadır.
Oysa modern, az çok halkı düşünen bir ülkede; sağlık parayla olmaz. Tersine sağlık hizmeti, en kalitelisi de dahil parasızdır ve hiçbir sigorta ya da prim ödenmesi şartına bağlı olamaz; olmamalıdır.
Sendikalarıyla, emek örgütleriyle tüm halk olarak bunda ısrar edemezsek, olacak olan; parası olanlar için “beş yıldızlı hastaneler”de “yağlı müşteri” muamelesi görmek, yoksullar içinse dilenci derekesine itilmek tarikatların, cemaatlerin eline düşmektir!
Gidişat ve hükümetin sağlık politikasının yönü bu doğrultudadır.
(*) Gazetemizin 9 Kasım 2011 tarihli sayısında yer alan Dr. Zeki Gül’ün köşe yazısında söylenenler bu açıdan da çok öğreticidir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00