14 Kasım 2011

Dillerin renk demeti Kuledibi

1993’e kadar hemen hemen İstanbul’un tamamını bilirdim. Az arşınlamadık İstanbul’u, Bilge Karasu, Teoman Dikmendinç ve başka dostlarımla. Halkalı’nın köylerinden Pendik’in köylerine, Sarıyer’den Yenikapı’ya, Kayışdağ’dan Moda’ya kadar tüm İstanbul. Kalmamıştı gitmediğim yer. Sonra İzmir’e göç ettik. Önceleri sık sık, örneğin ayda bir gidiyordum. Sonra aralar uzadı, şimdi yılda bire düştü. İki yıldır da, her gittiğimde kızımın Kuledibi’ndeki kiraladığı evde oturuyorum. Ama Kuledibi maceram da bitiyor, çünkü kızım, uzunca bir süreliğine Yeni Zelanda’ya gidiyor.
Kuledibi’ni de sokak sokak gezdim. En sevdiğim yeri de, merdivenleriyle de ünlü İstanbul’un, en güzel köşelerinden biri olan “Kamondo Merdivenleri”ydi. Karaköy’den Galata Kulesi’ne çıkarken küçük bir bölge. Burası 1870-80 arası yapılmış. İlginçtir, dünyanın en eski ikinci tüneli olan Galata Tüneli,180 bin Osmanlı lirası harcanarak 2.5 yılda bitirilmiş…
Neyse…
Sokak sokak gezdim, araştırdım, ama hiçbir şey öğrenmediğimi, bilmediğimi gördüm. Çünkü bu son gidişimde sevgili Güngör Gençay Ağabeyim, bir süre önce yayınlanan “Dillerin Renk Demeti KULEDİBİ” başlıklı araştırmasını (Heyemola Yayınları, İstanbul, 2010) vermişti bana.
Bir solukta okudum kitabı, notlar çıkararak...
Güngör Ağabey, Kuledibi’nin ıcığını-cıcığını çıkarmış. “Kuledibi Cahili” olduğum bu kitabı okuyunca çıktı.
Acılı-tatlılı olaylar da var, anılar da. 1972’de yerleşmiş Kuledibi’ne. Evi de orada, dükkânı da, yayınevi de. En uçtaki iki mekânının arası 100 metre bile değil. Eh bu durumda olaylar da çok olacak, anılar da.
Tarih, evler, insanlar, 6/7 Eylül olayları, hâlâ o günleri yaşayanlar, hatta kuşlardan, kedilere, köpeklere kadar birçok şey.
Kuledibi’nin, doğal olarak simgesi, Galata Kulesi. Nice aşklara konu olmuş, nice sanatçılara yer olmış, nice garibanları barındırmış ve nice ölümleri yaşamış.
İşte bu ölümlerden birini de şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ın oğlu yaşatmış babasına, 6 Haziran 1973’te Kule’den atlayarak intihar etmiş. Ümit Yaşar Oğuzcan, bu intiharı “Galata Kulesi” başlıklı şiirinde anlatıyor. İlk bölümünü alıyorum:
“6 Haziran 1973 / Pırıl pırıl bir yaz günüydü / Aydınlıktı, güzeldi dünya / Bir adam düştü o gün Galata Kulesinden / Kendini bir anda bıraktı boşluğa / Ömrünün baharında / Bütün umutlarıyla birlikte /Paramparça oldu / Bir adam düştü Galata Kulesi’nden / Bu adam beni oğlumdu”
Oğlu Vedat’ın ölümünü böyle anlatıyor, uzun şiirinin ilk bölümünde, Ümit Yaşar.
Günde en az 4-5 kez girdiğim, kısacık “Tatarbeyi Sokağı”nı da şöyle anlatıyor Güngör Gençay:
“Dibek Sokağının tam karşısında ise, Serdarıekrem’in paraleli olan Tatarbeyi Sokağı vardır. Aynı sokakta kırk yıldır demircilik yapan Artin Usta, bir zamanlar bu sokakta ağırlıkla olarak Rus kökenli Tatarların yaşadığını dedesinden aktarımlı olarak dile getirdi. Böyle olunca, Tatar öncüleri için söylenen ‘Tatar Beyi’ unvanının, sokağa ad olarak verilmesi de anlaşılır hale geldi. Ama, yine de geçmişten yakına çağırdığım olaylar düşündürdü beni.”
Güngör Ağabey, Kuledibi’ne taşındığı ilk yıl bu sokakta oturmuş. Oturdukları ev eskiden Rus Okulu’ymuş. “Hem okul binasının hem de aynı sokaktaki Kasoretto Apartmanı’nın yüzünde Stalin suretlerinin bulunması, bir dönem Rusların da bu sokağın bakini olduklarını gösteriyordu,” diye ekliyor G.Gençay. Şimdi bu bina yokolup gitmiş. Aynı sokakta Galata Art ve Okay Temiz’in Ritm Atelyesi de var, kızımın oturduğu evin hemen yanıbaşında.
Biraz duygusallık açısından bu bölümü ekledim, yazıma. Çünkü kızım anne tarafından Tatar’dı, Kırım Tatarı. Benim tarafımdan ise hem Laz, hem Çerkes, hem de Arnavut’tu. Şimdi de Yeni Zelandalı bir gençle evlenecek. Küreselleşme dedikleri bu galiba...
Kuledibi, 20-30 yıl önce geceleri boş, gündüzleri de tenha bir yerdi. Şimdi, günün 24 saati her dilden, her dinden binlerce, onbinlerce genç-yaşlı burayı dolduruyor.
Kitabının sonuna doğru şöyle diyor G.Gençay:
“Nişantaşı ve Şişli tarafından sökün eden modacılarla, lokantalar ve el altından içki satan barlar, pıtrak gibi çoğaldı. Sermayenin şekillendirdiği Kuledibi, şimdi son hızla Ortaköy müsveddesi olmaya doğru koşuyor. Buraya hem günübirliğine gelenler, hem de sürekli oturanların çoğu, başka hiçbir şeyi yokmuş gibi, Kuledibi’nin yalnızca gece hayatıyla ilgileniyor.”
Yok yok Güngör Ağabey, günün tamamında dolu. Hele bir de “Galata Port” olsun, metroyu bile geçirirler buradan, tarihi katlederek... 

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et