15 Kasım 2011

3 bin yıllık Van Kalesi dimdik ayakta!

Van’da aralarında meslektaşlarımızın da olduğu çok sayıda ölümün yaşandığı ikinci depremin ardından özellikle Bayram Oteli için yapılan değerlendirmelerden birisi de ‘40-50 yıllık bina’
şeklindeydi. İnşaat mühendisi değiliz, ancak ortalama bir gözlem bile bu kadar yüzeysel değerlendirmelerle yaşanan yıkımları açıklamanın çok da mantıklı olmadığını gösterecektir.
Örneğin İstanbul’u da etkileyen Marmara depreminde İstanbul’un surlarında sadece restorasyon amaçlı olarak sonradan eklenen bölümler düşmüş, 1500 yıllık eski yapı taş duvarlar dimdik ayakta kalmıştı.
Aynı şekilde, 3 bin yıllık Van Kalesi de, Van’ı adeta bir hayalet şehre çeviren iki depremin ardından dimdik ayakta. Zaten normali de binaların, yapıların uzun ömürlü olabilmesi değil midir? Aksi taktirde binaların depremde yıkılabilme yaşı olarak 30 yıl ve üstünü esas alarak, bu yaşa gelmiş binaların yıkılıp yerine yenilerinin yapılması mı planlanacak? Bu arada, depremin ardından bir hafta boyunca kaldığımız Van’da 2005’ten sonra yapılmış binaların dahi yıkılmış olduğuna tanık olduğumuzu hatırlatalım.
Tüm bunlar, binaların yıpranma payını yaşlarıyla açıklamanın temel bir ölçüt olamayacağını ve binanın yaşı kadar, yapıldığı zemin, yapımda kullanılan malzemeler gibi bir dizi başka etkenin de temel önemde olduğunu bize hatırlatıyor.
Van’daki binaların yıkılmasına dair değerlendirmeler içinde öne çıkan bir tez de binaların gereğinden çok katlı olması iddiasıydı. Bu değerlendirme insana ilk bakışta mantıklı gelse de, antik Urartu Krallığı tarafından yapılmış olan Van Kalesi’nin yüksekliği de, 80 metre. Van’da bu yükseklikte başka bir yapı olmadığı biliniyor.
Van Valisi Münir Karaloğlu son olarak yaptığı açıklamada, “Şu anda Van’da kamu kurumu olarak ayakta kalan iki tane bina var. Valilik binamız var hasarlı kullanılabilir, bir de kriz merkezi bu binamız var, hasarsız kullanılabilir olan” diyor. Demek ki, yükseklik kadar, o yüksekliği taşıyacak bir imar kalitesinin uygulanıp uygulanmadığı da önemli bir ölçüttür.
Durum bu kadar açık olduğuna göre, bir kentin tepeden tırnağa bu kadar çürük imar edilmiş olmasının bir açıklaması olması gerekmez mi? Bugünün inşaat teknolojisinin 3 bin yıl öncesinden geri olduğu öne sürülemeyeceğine göre, topu, en çok daireli, en çok katlı binayı olabildiğince en ucuz maliyete imal etmek adına insan hayatını hiçe sayan müteahhitlere atmak da, kamuoyu tepkisini belli bir yöne kanalize ederek, diğer sorumluların tartışılmasını savuşturma gayretinden başka bir anlama gelmez.
Örneğin bu süreci bu kadar başarısız yürüttüğü açık olan, ildeki BDP’li belediye ile koordinasyona bile yanaşmayan valinin; Van hayalet kente döndükten sonra bile, ne kendisi adına, ne de adeta il başkanı gibi davrandığı hükümet adına hiçbir sorumluluk almayarak, dayanışmanın sürmesi için medyaya büyük görev düştüğünü belirtmesi kabul edilebilir bir şey değildir.
Aslında namuslu bir medyaya düşen temel görevlerden birisi, bunca can kaybı, bunca yıkıma rağmen Van’daki bu tablo üzerine sadece muhtarların ‘biz ihtiyaçları karşılayamıyoruz ve arada kalıyoruz’ diyerek istifa etmiş olmasının garipliğini sorgulamaktır.
Yunanistan’da ülkenin başbakanı kriz ile baş etmeyi başaramadığını belirterek koltuğunu bırakırken bizde bir kentte art arda yaşanan depremlere ilişkin olarak, sıfırın bile altında notu hak eden bir kriz yönetimi yürütenler koltuğunda oturuyor ve medya ile halka görev biçiyor; ‘Bizi unutmayın, desteğinizi bizden esirgemeyin.’
Peki bu vali neden acaba elini vicdanına koyup da, en küçük bir sorumluluk almıyor bu yaşananlardan ötürü de sadece millete ve basına görev biçiyor? Biz işimizi bu  Van Valisinden öğreneceksek, enkaza döneriz, her gün yıkılırız!
Bugün Van’ın afet bölgesi ilan edilmesi taleplerine kulak tıkayan hükümeti anlamak mümkün değildir. Diğer yandan bu koca enkazı kaldırmak için Türkiye’de zaten krizin ve zamların pençesinde kıvranan halka bulunmak ve yeni vergiler getirmek, bunun yanında da kendi sorumluluğunu es geçmek de kabul edilebilir değildir.
Bu koca enkazın ancak devletin imkanları ile kaldırılabilir olduğu açıktır. Şimdi devletin yürütme organı olarak hükümet örneğin askeri harcamalarda sınırlamalara giderek, buradan aktaracağı kaynakları Van için harekete geçirebilir. Yine son dönemlerde polisin yeniden yapılandırılarak güçlendirilmesi adına yapılan harcamalarda da kısıtlamalara giderek, buradan elde edilecek kaynaklar Van için harcanabilir. Yani militer güvenlik anlayışı yerine halkın can güvenliğini bir parça öne alan bir anlayış devreye sokulabilir. Basın da, biraz bu türden önlemlerin takipçisi olmalıdır.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et