Suriye sömürge mi?
Fotoğraf: Envato
Başbakan Erdoğan, her gün bir iki yerde konuşuyor. Hiç olmazsa ayaküstü açıklamalar yapıyor.
Bu konuşmalar ve açıklamalarda ise baş hedef BDP ve onun yöneticileri! Başbakan, saldırgan üslubuna haklılık kazandırmak için KCK tutuklamaları ve bu tutuklamaların haklığına her vesileyle dönüp dönüp yeniden vurgu yapıyor. Bu yüzden de adil yargı, yargının bağımsızlığı, siyasi iktidarın yargıya karışmaması gibi genel ve “dokunulmaz” dedikleri kurallar ayaklar altında!
Elbette bu konuşmalarda CHP’ye de yer açıyor Başbakan ve son günlerde, hiç kimsenin ahlaklı bulmayacağı biçimde CHP’deki iç karışıklığa oynuyor. MHP’yi ise zaman zaman hedefe koyuyor Başbakan.
Evet, bir başbakanın, hele de demokrasiden, özgürlüklerden sürekli dem vuran bir kişiye yakışan bir üslupla olmasa da rakip partileri böyle sürekli eleştirmesi, eleştiriyi aşan karalamalar yapması bile burjuva siyaset kültürü içinde, anlaşılabilirdir. Ancak bu başbakanın günlük konuşmaları içinde CHP ve MHP’den bile fazla, (Belki BDP’ye yönelik suçlamalarla kıyaslanacak bir sıklık ve yoğunlukta) hedefe konan bir başka odak ise Suriye rejimi ve onun lideri durumundaki Beşar Esad’tır!
Bir komşu ülkenin rejimi, onun lideri, üstelik de çok sıkıntılı bir dönemden geçen liderini böyle hedefe koyması ise hiç bir diplomatik, siyasi, ahlaki kriterle açıklanamaz. Tabii Başbakan, bir kaç ay önce “Suriye artık Türkiye’nin iç sorunudur” derken bunu sadece “yakınlık” açısından değil, oradaki rejimi belirleme, ülkenin geleceğine karar verme yetkisine sahip olmayı da kast etmemişse! Ama öyle anlaşılıyor ki Başbakan artık Suriye’yi Türkiye’nin, valisini kendisinin atadığı bir sömürgesi olarak görmektedir.
Erdoğan’ın ve hükümetinin Suriye politikası sadece Beşar Esad ve yönetimini gözden çıkarmanın da ötesindedir. Çünkü Esad rejimini değiştirmek için uğraşan ABD başta olmak üzere batılı emperyalist güçler bile gündemlerinde Esad rejimine özel bir yer vermemektedir. Her halde sorunu Türkiye’ye ihale etmiş olmanın rahatlığı ile davranmaktadırlar. Üstelik Erdoğan ve hükümeti sadece konuşmalarla Suriye rejimini eleştirmekle de kalmıyor, onu devirmek için askeri gücün başrolü oynayacağı senaryolar hazırlayıp basına servis ediyorlar.
Bu senaryolardan birisi, Türkiye’nin BM kararına gerek kalmadan, “Türkiye’ye büyük mülteci akını olacak” gerekçesiyle Suriye topraklarında bir “tampon bölge” oluşturması, öteki ise BM kararıyla Suriye’ye yönelik bir askeri müdahale ile Esad yönetimini devirmektir!
Bu senaryolar sadece “muhtemel bir hazırlık” olmayı aşarak “basına sızdırılmış” durumda. Ve öyle anlaşılıyor ki, hükümet bu tür müdahaleler için kamuoyunu hazırlamak istiyor. Ve bu, “durumdan görev çıkaran” basının en kolay ve en hevesle yapacağı bir iştir. Daha şimdiden “basının generalleri” kolları sıvamıştır!
Ancak bu noktada işler hayli karışıktır ve kağıt üstündeki kadar kolay değildir Suriye’ye müdahale!
Çünkü gerek Suriye’de gerekse Suriye ilgili ülkeler açısından örneğin Libya’ya müdahaleye karşı çıkacak güçlere göre çok daha farklı bir bileşim vardır.
Şöyle ki;
1- Suriye rejimi hâlâ Suriye içinde geniş bir desteğe sahiptir ve onca kışkırtmaya karışın “muhalefet” büyümemektedir.
2- Rusya ve Çin Libya’ya BM müdahalesine vize verdiler ancak Suriye’ye karşı aynı tutumu almayacakları anlaşılmaktadır. Bu durum BM izniyle Suriye’ye müdahale etme senaryosunu boşa çıkarmaktadır.
3- İran, Hizbullah, Hamas gibi ülke ve bölgede etkili örgütler Suriye’yi açıkça desteklemektedir. Ve Suriye’ye müdahale bu güçlerle çatışma anlamına gelmektedir.
4- Arap ülkeleri de ABD ve Avrupa da Türkiye’nin Suriye’nin bütünü ya da “tampon bölge” biçimde Suriye’ye yerleşmesine karşı çıkacaklarıdır.
Bu nedenlerledir ki, Suriye rejimi uzun süre dayanabilir. Ve Türkiye bu sınır komşusuyla ilişkilerini ne kadar “normalleştirise” o kadar iyidir. Ne var ki Erdoğan Hükümeti, köprüleri atmış, gemileri yakmış, “Esad rejimini devirmeyi” dış politikasından öte iç politika hedeflerinin de en önüne koymuştur. Bu çizgi öncelikle İran’la, Hamas’la, Hizbullah’la çatışmayı ülkenin sıcak gündemi duruma getirmiştir.
Türkiye demokrasi güçlerinin gündemi de bu gerçekler üstünden şekillenmek durumundadır. Ve hükümetin bu politikasına karşı mücadele gündemimizin ön sırasına çıkmış bulunmaktadır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00