20 Kasım 2011 15:14

Ustaya veda

Ustaya veda

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bizde yönetmen sineması fikri yeni aslında. Çok taze bir örnekle başlayayım. Lütfi Akad’ı kaybedince, onu hatırlamak, anmak, eserlerini yaygınlaştırmak üzere konuşacağımıza göre, isteyenler filmlerine nasıl ulaşabilir diye düşünmeye başladım. En kolay erişilebilir kaynak olarak internette bir araştırma yapmaya kalktım. Örneğin Anadolu üçlemesi Gelin, Düğün, Diyet, herhalde en bilinen filmlerinden olmalı, ve elbette en önemli filmlerinden, buna rağmen bir türlü karşıma çıkmıyordu. Meğer başından beri yanlış bir arama yapıyormuşum. Sonunda aklıma geldi de düzelttim, filmleri de hemen buluverdim. Lütfi Akad, Gelin diye aratınca çıkmayan film, Hülya Koçyiğit adıyla aratınca hemen karşımda görünüverdi.
Lütfi Akad’la ilgili haberlerde 95 yıllık hayatının Türkiye sinemasının gelişimine ne kadar paralel olduğunu zaten okumuş olmalısınız. Bugün sinemamızda efsane haline gelmiş nice ismin ustası, hocası olması, başka kimseye nasip olmayacak bir unvan demek. Kırklı yıllardan beri sinemada çığır açmış bir adam, setteki adıyla Lütfi Baba’nın, Yeşilçam’ın en önemli, en büyük yönetmeni olduğunu daha ilk filmlerine bakarak söyleyebiliriz. Anadolu’yu anlatmaktan sıkılmayan, onu da alabildiğine sahici bir şekilde yapan ustanın kamerası, çok yalın, çok gerçek, çok estetik görüntülerin peşindeydi. Bugün Türkiye sineması diye bir şeyden söz edebiliyorsak, bunu en çok borçlu olduğumuz yönetmen Akad’dır.
Türkan Şoray ya da Hülya Koçyiğit gibi oyuncuların önünde ufuklar açtığını hatırlatmaya gerek var mı; Şoray Vesikalı Yarim’den sonra, Koçyiğit Gelin, Düğün, Diyet üçlemesinden sonra artık eskisi gibi oyuncular olamazdılar. Daha eskilerden Sezer Sezin, daha 1940’larda Akad’ın ilk filmi Damga ve ardından gelen Vurun Kahpeye ile yıldız haline gelen bir oyuncuydu da Şoför Nebahat oldu.
En önemli öğrencisi elbette Yılmaz Güney’di. Bugün Türkiye sinemasının hâlâ en büyük yönetmeni olarak andığımız Yılmaz Güney, iyi filmler yapmayı da, halkçı sinema gözünü de ustasından öğrendi. Oyuncu olarak da yönetmen yardımcısı olarak da Akad’la Güney önemli filmlerde çalıştılar, bunların ilki Hudutların Kanunu idi, ardından Kızılırmak Karakoyun geldi.
Bu isimler sadece çok yakından onunla çalışan birkaç örnek, yoksa kendinden sonraki yönetmen kuşakları içinde Akad’dan etkilenmeyen, ondan öğrenmeyen bir tek yönetmen, oyuncu, sinema insanı daha yetişmiş olamaz.
Bu kadar önemli ismin ustası olduğundan söz ediyoruz da, daha önemlisi Akad’ın ustası yoktu. O sinemayı el yordamıyla, deneyerek öğrendi.
Anadolu üçlemesinin memleket insanını anlayan ve onu etkilemeye çalışan anlatısı, duru, etkileyici sinema diliyle birleşince, çok önemli başyapıtlar ortaya çıkarmıştı. Vesikalı Yarim’in o güne kadar anlatılmamış, hatta bırakalım onu, o günden sonra da anlatılmamış bir aşk hikayesi oluşu, her zaman sinemamızın en büyük filmleri arasında kalması için yeterli. Sabiha’nın Halil’e dediği o cümle yok mu, “Çok eskiden rastlaşacaktık”...
Ustayı uğurlarken, sinemanın da yolu açık olsun diyesi geliyor insanın. Akad’ı keşfetmek, yeniden izlemek için hiçbir zaman geç değil, hiçbir seyirci Akad filmleri için “Çok eskiden rastlaşacaktık” demesin...

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa