Açmaz büyüyor
Önceki gün Türkiye, tarihinde görülmemiş bir operasyona tanık oldu.
Özel yetkili savcıların emriyle olduğu söylense de artık herkesin Başbakan ve hükümetin emriyle yürütüldüğüne kanaat getirmiş olduğu KCK operasyonlarının önceki günkü dalgası Özgür Gündem ve Özgür Halk gazetelerinin bürolarını hedef aldığı gibi 48 avukatın da gözaltına alınmasıyla sürdü.
Kuşkusuz ki bu, Kürt ulusal mücadelesinin sivil ve legal siyasetçilerini hedef alan (Öte yandan gazetecileri, aydınları ve sanatçıları da kapsayan davalar da sürüyor) KCK adı altında sürdürülen davaların hiçbir hukuki dayanağının olamadığını gelişmeleri az çok izleyenler biliyor. Yine az çok demokrasinin hüküm sürdüğü bir ülkede gazetelerin, dergilerin bürolarının bir suç merkeziymiş gibi basılması yayın araçlarına el konması olağan görülen bir şey değildir. Bir siyasi davanın avukatlarının avukatların toplu bir biçimde gözaltına alınması ve savunmanı oldukları davanın sanığı biçimine getirilmeleri ise hiç görülmüş bir şey değildir. Hele bu gözaltılara gerekçe gösterilen bir avukatın silahla eğitim yaparken fotoğrafların basına servis edilmesi, bazı avukatların bir İnternet kafeye girip çıkarken çekilen fotoğraflarının, “Polisin iki yıldır izlediği bu avukatların suç kanıtı” olarak gösterilmesi, bu gözaltıların bir komplo olduğunu göstermektedir.
Türkiye’de cumhuriyet tarihinin önemli bir bölümü sıkıyönetim, olağanüstü hal ya da cuntalar altında geçmiştir. Bu dönemlerde pek çok yasa ve anayasa maddesi ayaklar altına alınmış, hak hukuk tanımazlık ayyuka çıkmıştır. Yine bu dönemlerde savunma hakkı, avukatların faaliyetleri de kısıtlanmış, “bazı avukatların” gözaltına alındığı, tutuklandığı, avukatlığını yaptığı bir davadan yargılandığı da olmuştur. Ama bu tür uygulamalar rastlantısal düzeyde kalmıştır. Başka bir söyleyişle bugüne kadar Türkiye’de avukatların toplu halde gözaltına alınıp bir davanın sanıkları olarak yargılanması için operasyonlar düzenlendiği hiç görülmemiştir.
Önceki gün İstanbul ve Diyarbakır başta olmak üzere 16 ilde yapılan KCK operasyonuyla 48 avukatın gözaltına alınması Türkiye tarihinde bir “ilk”tir! Ve gözaltına alınan avukatların hemen tümü, çoğunluğu KCK ana davası olmak üzere çeşitli illerde süren KCK davalarının avukatlarıdır. Eğer bu avukatlar tutuklanırsa, KCK davalarında yargılanan pek çok sanık avukatsız kalacağı gibi, tutuklanacak avukatların da avukat ihtiyacı olacaktır.
Kaldı ki bu avukatlar yarın serbest bırakılsa bile savunma olarak töhmet altında bırakılmış, avukatlık görevlerini özgürce ifa etmekten alı konmuş olacaklardır.
Bu hak hukuk tanımazlıktan öte zaten Kürtçe savunmaya izin verilmediği için az çok adil yargılama yapılmasının koşullarının olmadığı KCK davalarına şimdi bir de avukat krizi eklenecek gibi görünmektedir.
Önceki gün akşam saatlerinde İstiklal Caddesi’nde meslektaşlarına yönelik gözaltına alma kampanyasına tepki gösteren yüzlerce avukat; Kürt siyasetçileri savunan avukatları, avukatlık mesleğine yönelik saldırının sindiremeyeceğini haykırmışlardır. Ancak bu tepkilerin, tutuklanan avukatların yerine görev kabul etmeme ya da KCK davalarının avukatlarının tümünün görevlerinden çekilmesi gibi bir aşamaya doğru gelişebileceği de belirtilmektedir.
Peki, bu durumda avukatlar olmadan bu davalar nasıl yürütülecektir?
Bu sorunun gerçekçi yanıtı, açmazın büyüyeceği, çözümsüzlüğün siyaset alanından hukuk alanına da taşınacağı biçimindedir.
“Kara kaplı kitabı” açarak; “Avukat davaya katılmazsa ne olur?” sorusuna kitapta yer bulunabilir; “Bu avukatlar olsa ne yazar olmasa ne yazar?” gibisinden hamaset yapılabilir. Ama böyle bir durumda, zaten her bakımdan meşruiyeti, yasallığı sorgulanan davların mahkemelerinin alacağı kararların adil olduğuna kim inanır; bu davalardan çıkabilecek cezaları toplum vicdanı kabul eder mi?
Hukukçular, aydınlar, insan hakları çevreleri çoktandır; sıkıyönetim mahkemeleri ve DGM’ler gibi olağanüstü mahkemelerle aynı özelliklere sahip gördükleri bugünkü Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin kaldırılmasını istemektedir. Yine bu mahkemelerin pervasızlığına dayanak yapılan Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılması isteği giderek yaygınlaşmaktadır. Bu yüzden de bu mahkemelerin şimdi avukatların toplu olarak yargılandığı ya da avukatsız yargılama yapan mahkemeler haline gelmesi elbette büyük bir handikaptır.
AKP Hükümeti, onun Adalet Bakanlığı ve özel yetkili savcıları (mahkemeleri), hızla bu handikabın derinleştirdiği uçuruma doğru sürüklenmektedir.
Evrensel'i Takip Et