Postliberalizm ya da sermayenin faşizmi (4)
Fotoğraf: Envato
Birkaç hafta önce ‘GİDİŞAT POSTLİBERALİZM Mİ? (4)’ başlığı altında yazmış olduğum yazıma şu soruları sorarak başlamıştım.
‘19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren dünya kapitalizminin yaşamaya başladığı iktisadi kriz, bunun mikro milliyetçilik akımlarının gelişmesiyle örtüşmesi, ardı sıra yaşanan I. Savaş ve diğer taraftan da, 1929 yılında başlayan kapitalizmin 20. yüzyıldaki en büyük iktisadi krizinin patlak vererek derinleşmesi, akabinde Alman ve İtalyan faşizminin filizlenip, sonrasında Kıta Avrupa’sını yakıp yıkması, peşi sıra 1939 yılında II. Savaş’ın başlaması tesadüfi gelişen süreçler olarak değerlendirilebilir mi?’.
Belli neden-sonuç ilişkilerinden hareket ederek ortaya konulabilecek bu tür sorular silsilesine verilebilecek tek cevap kesinlikle söz konusu gelişmelerin ‘tesadüf olmadığı’ aksine ‘Bilinçli bir biçimde işletilmiş olduğu’ biçimindedir.
Ortaya koymuş olduğum zincirleme etkileşimi ilk önerme çerçevesinde yani ‘19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren dünya kapitalizminin yaşamaya başladığı iktisadi kriz, bunun mikro milliyetçilik akımlarının gelişmesiyle örtüşmesi, ardı sıra yaşanan I. Savaş temelinde biraz daha yakından ve kısaca ele almaya çalışayım.
19. yüzyılın son çeyreği üzerinden hareket ettiğimizde esas itibariyle ele almamız ve belirtmemiz gereken husus, başta ve ilk önce İngiltere olmak üzere 1850’li yıllardan itibaren Kıta Avrupa’sında da sanayileşme sürecinin tamamlanarak, sanayi kapitalizminin ve dolayısıyla da, sanayi burjuvazisinin tahtına oturduğu hatta iktidarını pekiştirdiği bir evrenin söz konusu olduğudur. Bu evrede yaşanan kapitalizm çağının, ‘vahşi kapitalizm’ olarak adlandırıldığı da bir vakıadır. Sanayileşme sürecini tamamlamış olan her bir tekil kapitalist ülke açısından varlığının sürdürebilmesinin ön koşulunun, sistemin mantığı gereği ister istemez ve de zorunlu olarak mevcut pazarlardan pay almakla yetinmeyip, yeni pazarların da ele geçirilmesi üzerine kurulması gerekliliğidir. Bu nedenle de, 19. yüzyılın sonlarına doğru emperyalist ülkeler arası sert ve şiddetli bir ‘iktisadi savaş’ başlamış ve bu savaş da, en acımasız haliyle sürdürülmüştür.
Söz konusu iktisadi savaşın nedenlerinin ve gelişiminin somut bir biçimde olarak ortaya konuşu, V.İ. Lenin’in ‘Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması’ ve önsözünü yine Lenin’in yazmış olduğu N.İ.Bukharin’in ‘Emperyalizm ve Dünya Ekonomisi’ adlı eserlerinde yer almakta ve yaşananlar ayrıntılarıyla incelenmektedir. Bu çerçevede yaşanan süreçlerin en ince ayrıntılarının anlaşılması ve ortaya çıkan sonuçların değerlendirilmesi açısından bu önemli çalışmaların okunmasının yararlı olacağı düşüncesindeyim.
Sonuç itibariyle dönemde mevcut pazarlardan pay alma ve yeni pazarların ele geçilmesi hedefi üzerinden ister istemez emperyalistler arasında sürdürülen ‘iktisadi savaş’ çerçevesinde nihai bir sonuca ulaşılamaması bir başka platodan destek alınarak devam ettirilmesini gerekli hale getirmiştir. Belirtilen gelişmeyi destekleyici platonun ise 19 yüzyılın başlarından itibaren Avrupa’da başlayan ve iktisadi savaşta kesin bir sonuca ulaşılamamasından dolayı 20. yüzyıla doğru emperyalist ülkeler daha da pompalanacak hızlandırılan mikro milliyetçilik akımlarının emperyalist ülkeler tarafından beslenmesi üzerinden geliştiğine tanık olunmaktadır. Bir başka deyişle ve kısaca, çağın beraberinde getirdiği kaçınılmazlık üzerinden pazar sorunu temelinde sürdürülen ‘iktisadi savaşta’ nihai sonuca ulaşılamaması ve dolayısıyla da, sistemin kendisini yeniden üretebilmesi imkanının önünün tıkanması sonucunda mikro milliyetçilik akımlarıyla genel bir savaş ortamının yaratılması söz konusudur. Daha açıkçası, kapitalist sistemin işlerliğinin sürdürülebilmesinin, genel bir savaş ortamının yaratılmasına bağlı olduğu kendini açıkça ortaya koymaktadır.
Emperyalistler arasında gerçekleşecek bir genel savaş bir taraftan mevcut pazarlardan pay alma imkanının sağlanmasına ve/veya el değiştirmesine vesile olacak ve diğer taraftan da, bu yolla rakiplerin bertaraf edilerek yeni pazarlar üzerinde de hakimiyetinin sağlanması mümkün hale gelecektir.
Görüleceği gibi; iktisadi kriz, mevcut pazarlardan pay aşma ve/veya söz konusu pazarlara hakim olmanın yanı sıra yeni pazarların da ele geçirilmesi gereği, süreç tıkandığında mikro milliyetçilik akımlarının pompalanarak emperyalistler arasındaki savaşın gerekçelendirilmesi yoluyla kapitalist sistemin açmazının yani iktisadi krizinin aşılmaya çalışılma girişimleri izlenen çizgi olarak kendisini göstermektedir. Ancak, sürecin gelişimi çerçevesinde ortaya çıkan sonuç hiç de beklenildiği gibi olmamış, belirtilen amaçların gerçekleşmesi inkıtaya uğramıştır.
Bu evrede yaşanan gelişmeler yani kısaca iktisadi kriz, milliyetçilik akımlarının körüklenmesi ve genel bir savaş, daha sonraki yıllarda sorunun çözümüne yönelik ne tür bir çizginin izleneceğinin bir habercisi ya da bir başka ifadelendirmeyle, bir provası niteliğindedir.
Selam ola.
- Düşüşten önceki imparatorluk gururu 01 Aralık 2024 04:05
- Maestra'ya veda 20 Ekim 2024 04:41
- Büyülü müzik 13 Ekim 2024 04:07
- Dağın altında 22 Eylül 2024 03:56
- İsrail’in sınırı yok 01 Eylül 2024 04:22
- Komplo Teorileri 21 Temmuz 2024 04:30
- İmparatorluk başkanı için imparatorluk mahkemesi 14 Temmuz 2024 04:53
- İsrail'in uluslararası hukuka karşı savaşı 30 Haziran 2024 04:19
- Haklı davanın destekçisi 23 Haziran 2024 04:49
- Adalet savaşçısı kadın 16 Haziran 2024 04:41
- Dövüldüler, hapse atıldılar ve okuldan uzaklaştırıldılar 19 Mayıs 2024 04:16
- "Filistin güneşinde George Jackson" 05 Mayıs 2024 04:00