25 Kasım 2011 09:39

Suriye sorununda yeni güç Rusya mı?

Suriye sorununda yeni güç Rusya mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, böyle iç ve dış politikanın son derece sıkışık olduğu bir dönemde Londra’da ne yapıyor diye düşünüyor insan.
O en gizli kapaklı yerlerdeki haberlere “ulaşıp ele geçirmeyi” başaran basınımıza göre; Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Gül ve eşi ile İngiltere Kraliçesi Elizabet ve eşi; birbirlerini ağırlayıp överek, otantik arabalara binip, tarih öncesinden kalmış seremoniler eşliğinde yiyip için eğleniyorlar!
Bu ziyaret, “Tarihi çok önceden belirlenmiş, belirli bir amacı olmayan ‘dostluk’ ziyareti” olarak tarif edilse de uluslararası diplomasiyi birazcık izleyen herkes bilmektedir ki; böyle ziyaretler, iki ülke için de en önemli sorunların konuşulduğu ziyaretlerdir; törenler, törensel konuşmalar, ‘ezeli dostluk” vb. işin örtüsüdür!
Gelişmelerin seyrine bakıldığında da bu ziyaretin amacının Cumhurbaşkanı Gül’ün İngiltere’yi Suriye konusunda harekete geçmek için ikna etme ziyareti olduğunu söylemek, “Bu gezi tarihi önceden belirlenmiş bir ziyarettir” demekten çok daha inandırıcıdır. Dahası İngiltere, AB’ye üye ama dış politikası bakımından ABD’ye daha yakın, Türkiye ile de Ortadoğu’da ortaklaşmaya en sıcak ülkedir.
Hal böyle olunca, Türkiye’nin hem ABD, hem de Avrupa’yı Suriye’ye müdahaleyi çabuklaştırmak için İngiltere “en stratejik ülke” durumuna gelmektedir. Ki, bu ziyaretin sonuçlarını yakında göreceğiz.
Türkiye, Suriye’ye müdahalede son derece aceleci davranmaktadır ve Suriye ile köprüleri atmıştır. Ancak batılı ülkeler, ekonomik ambargoyu sertleştirerek ve Suriye rejimini, zaman içinde yıpratacak girişimlerle sınırlı bir müdahaleyle daha uzun vadede rejimi çökertme planı etrafında birleşmektedirler. Fransa ve ABD’nin son günlerde üstünde anlaştıkları belirtilen “insani yardım koridoru” (*) oluşturmak için girişimlerde bulunma planının da bu, uzun vadede Suriye rejimini devirme yaklaşımın bir ifadesi olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye ise, Suriye muhalefetini açıkça desteklemek dahil, müdahaleyi daha çabuk sonuç alıcı hale getirmek için girişimler yapmaktadır. Ne var ki öte yandan Suriye rejimi de bölgede kendi kartlarını oynamak için zamanı kendi lehine kullanmakta; bir yandan İran’ın daha açık desteğini sağlamaya çalışırken, Rusya’nın bölgedeki çıkarlarını korumak için hareketlenmesi için de uğraşmaktadır. Nitekim bu açıdan son derece önemli gelişmeler olduğu gözlenmektedir.
Türkiye’nin ve batılıların “Tampon bölge oluşturma”, “Suriye hava sahasını uçuşa yasak bölge ilan etme” gibi hazırlıklarına karşı Rusya, istihbarat yeteneklerine sahip ve ateş gücü yüksek üç savaş gemisini “koruma amaçlı” olarak Suriye kara sularına göndermiştir. Aynı zamanda Rusya’nın Suriye’ye füze saldırılarına karşı son derece etkili olan, Türkiye’nin içlerine kadar uzanan bir menzile sahip S-300 füzeleri ve çeşitli ağır silahlar sattığı da belirtilmektedir. Ve nihayet Rusya’dan yapılan, ABD’nin radarlarını Kürecik’e yerleştirmek istediği “Füze kalkanı sitemine” karşı kendi savunma sistemini kuracağı ve Türkiye topraklarının üçte birinin de bu karşı sistemin kapsama alanı içinde olacağını açıklaması da bölgedeki gelişmeleri yakından ilgilendirecek görünmektedir.
İsrail ve batı basınında Rusya’nın bu girişimleri, Doğu Akdeniz’de Suriye için Rusya’nın “savaşı göze alma” alametleri olarak değerlendirilmektedir. Ki, bu girişimiyle Rusya bölgedeki pek çok hesabın yeniden yapılmasını dayatabilir.  
Kuşkusuz Suriye’ye bir askeri müdahale hiç kimsenin istemeye cesaret edemediği bir şeydir. Rusya’nın savaş araçlarıyla bölgeye gelmesi “müdahalecilerin cesaretini” çok daha fazla kırmış olmalıdır. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da, “Suriye’ye ne biz bir müdahalede bulunuruz ne de başkasının müdahale etmesine izin veririz!” diyerek AKP Hükümetinin dış politikasının içine sürüklendiği açmazı bir biçimde ifade etmiştir. Ama bunların Libya için de böyle söyledikleri ve Başbakanın Suriye’de rejimi devirmek için gösterdiği “kararlılık” dikkate alındığında, Arınç’ın sözlerinin ciddiyeti tartışılır hale gelmektedir.
Çünkü herkes Suriye rejiminin bir biçimde devrilmesinden korkmaktadır.
Çünkü Suriye, Ortadoğu’nun, bölgenin emperyalist müdahalelerinin merkezi haline gelmesinden Filistin sorununa, Arap-İsrail çatışmasından bölgede Kürt sorununun alevlenmesine, İran-Türkiye kapışmasından Sünni-Şii kamplaşmasına kadar en tehlikeli fayların kırılma noktası haline gelmiştir.
Bu yüzden de Başbakanın Suriye’ye daha yüksek sesle bağırması ya da Cumhurbaşkanının İngiltere yollarını eskitmesi, sorunun çözümünü kolaylaştırıcı değil zorlaştırıcı olmakta ve Türkiye’nin bölgenin en netameli sorunlarının girdabına sürüklenmesini hızlandırmaktadır.

(*) Suriye’de iç çatışmaların yol açtığı insani sorunların çözümüne yardım (Hazretler için insani sorunlar çok önemlidir ya!) için ABD ve Fransa’nın anlaştıkları belirtilmektedir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa