Yalancı bahar biterken
Kriz sonrası sermaye birikiminin merkezileşmesi için atılan adımlar sonuçlarını vermeye başlıyor. Güney Kore hükümeti ABD ile tarihinin en ağır “serbest ticaret” anlaşmasını imzalamak için -tartışmalı da olsa- meclisinden onay aldı. Avrupa’daki borç krizi ise krizi “aşamayan” ülkeleri hızla Almanya-Fransa hegemonyasına sürüklemeye devam ediyor. ABD dolarına alternatif oluşturmak ve güçlü bir Avrupa Alanı yaratmak için oluşturulan “parasal birlik” hem ortak para birimi avro üzerinden hem de Avrupa Merkez Bankası (ECB) aracılığıyla Avrupa ülkelerinin tekil olarak bağımsız para ve maliye politikaları belirlemelerini engeller duruma geldi. Görünen o ki; Avrupa birikiminin, -dolara alternatif olarak yaratılan avronun yerini tümden dolara bırakmasıyla- bölgesel olarak Almanya-Fransa ikilisi ve “küresel” anlamda da ABD tarafından kontrolünün yolu açılacak. Böylelikle, AB (Avrupa Birliği), Churcill’in II. Paylaşım Savaşı sırasında Almanya’dan kurtulmak için önerdiği ABD’ye (Avrupa Birleşik Devletleri) dönüşebilecek!
Sermaye birikiminin uluslararası düzeyde yeniden dağılımının ikinci aracı olan askeri müdahale ihtimali ise -daha önce de üzerinde konuştuğumuz gibi- giderek topyekün paylaşım savaşına doğru ilerlemekte. İşte bu noktada Türkiye olası bir paylaşım savaşında aktif rol alarak savaş sonrası yapılanmada çıkar sağlama gayretinde görünmekte. BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) için eş başkanlık “görevini” koşulsuz sahiplenen Türkiye bunun gereği olan bölgesel “ağabeylik” rolüne kendisini çoktandır kaptırmış durumda.
Kendinde varmış gibi Suriye’ye demokrasi götürmeye kalkışan Türkiye’ye Beşar Esad’dan çarpıcı bir açıklama geldi: “Bazı zihinlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun hayali halen capcanlı duruyor. Bunun boş bir hayal olduğunu bilmelerine rağmen dini sloganlar haykırıp Arap dünyasına hakim olmaya çalışan siyasi partilerden faydalanmaya çalışıyorlar”. Düne kadar “bak oğlum Beşar” tadındaki AKP hükümetinden ise henüz bir ses yok. Ancak, bir yandan mecliste Osmanlı Padişahı Abdülaziz için anma programı düzenleniyor bir yandan da İngiltere Kraliçesinin faytonunda tur atan Cumhurbaşkanı dönüşte: “Devletler yeri geldiğinde semboller üzerinden büyüklüğünü ortaya koyar. Lüks lüzumsuz harcamaları kastetmiyorum tabii ki. Devletler büyüklüklerini gösterirlerken, protokolde olsun, şekilde olsun, bir odanın düzeninde olsun geçmişlerinin bütün itibarını da yansıtacak şeyleri olmalı. Bu başbakanın, cumhurbaşkanının odası da olabilir” açıklaması yapıyor.
***
Peki, tüm bu Osmanlı özenticiliği, BOP’de üstlenilen roller, komşulara yönelik hasmane tutumlar Türkiye’yi nereye götürür? Yaşanan gerçekten güçlü bir Türkiye yaratır mı yoksa bir yalancı baharın daha sonuna mı geldik?
Bu sorulara yanıt vermek için yüzümüzü gerçeğe dönmemiz gerekir. Hani, Kürecik’te halkın NATO’nun füze kalkanının yerleştirilmesine karşı ayağa kalkmış olmasına rağmen bunu görmeyen iktidar ve ana muhalefet partisi gibi; hani, inatla haber yapmayan burjuva medyası gibi değil! Hani önce Rusya’nın ardından da İran’ın açıktan “vururuz” tehdidine karşın süt dökmüş kedi gibi davranan iktidar-muhalefet-medya üçgeni gibi değil!
***
Geçtiğimiz hafta, Türkiye’nin ekonomik anlamda da ciddi kırılmaların başlangıcında olduğunu gösterdi. Uluslararası kredi derecelendirme kurumu Fitch’in Türkiye’nin kredi notunu durağan seviyesine indirmesi ve yurt içinde enflasyon beklentilerindeki artış, bir süredir devam eden yalancı baharın sonuna gelindiğini gösteriyor.
Ekonomik ve siyasal alanda izlenen kazan-kazan politikası gelinen aşamada her koşulda kaybedilecek sonuçlar üretmeye başlıyor.
Bu yalancı baharın sonudur!
Evrensel'i Takip Et