Seçenek olmanın önemi
Fotoğraf: Envato
Dünyanın en doğru, en haklı taleplerini öne sürebilirsiniz.
Kimsenin, “Öyle olmasın!” diyemeyeceği çağrıları yapabilirsiniz.
Eşitlik, kardeşlik, özgürlük, barış, adalet, sömürünün kaldırılması, …adına söylediğiniz her şeye aklı başında her emekçi, sistemden nemalanmayan her insan, “Böyle olmalı, aksi insanlığın geleceğini karanlığa sürüklemek olur” diyebilir.
Bu iddiaları tek başınıza da değil, bir parti, bir sendika, bir amaç etrafında az çok örgütlenmiş belirli bir topluluk, …olarak da dile getirebilirsiniz.
Ama eğer bu doğruları, haklı olan talepleri gerçekleştirmek üzere, yığınların dikkate alacağı bir seçenek olarak ortaya koyamazsanız, doğruların en doğrusunu ortaya koysanız da, haklıların en haklısı olsanız da hayatın gerçekleri karşısında bir kıymeti harbiyesi yoktur.
Burada ölçüt, ortaya konan “seçeneğin” geniş emekçi yığınlar tarafından seçenek olduğunun fark edilmesidir. Ki, ancak o zaman “seçenek” denilen seçenek olur!
Bugün bir avuç patronun, gericiliğin gücü de buradan, ezilenlerin, sömürülenlerin, hak, adalet ve özgürlük isteyenlerin, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya için mücadele edenlerin sermayenin partileri ve öteki kurumları karşısında sermaye düzenine karşı kendi düzenlerini kurmak için bir seçenek oluşturamamış olmasından gelmektedir.
AKP’nin bugünkü gücü de, bizatihi kendisinin de büyüttüğü ülke sorunlarının çözümü için, öteki sermaye partilerinin halka bir seçenek sunamamalarından gelmektedir.
Nitekim bu hafta sonunda İstanbul’da kulvarları birbirinden farklı iki toplantı yapıldı: Birinci toplantı cumartesi günü yapıldı. Bu, Sendikal Güç Birliği Platformunun (SGBP) İstanbullu işçiler ve sendikacılarla yaptığı toplantıydı. İkinci toplantı da Emek Partisi İstanbul İl Örgütünün kongresiydi. Elbette her iki toplantının da amaçları, emek, demokrasi mücadelesinin sorunlarına çözüm bulunması, sermaye güçlerine karşı birleşik bir mücadele örgütlemek gibi birbiriyle yakından ilgili olsa da mücadele ettikleri alanda bir “seçenek oluşturma”nın en önemli sıcak gündemleri olduğuna vurgu yapılmasıydı.
Gazetemizde dün yayımlanın SGBP’nin İstanbul toplantısının sonuç bildirgesi (toplantıda her kademeden sendikacı ve işçilerin konuşmaları) önce Türk-İş, sonra da geleneksel hükümetler ve patronlarla iş birliği içindeki sendikacılık anlayışlarına karşı gerçek ve pratikte seçenek oluşturma amacını ifade etmektedir. SGBP’nin açıklamalarından anlaşılmaktadır ki, bu seçenek pratikte ilk kez, aralık ayında yapılacak Türk-İş Genel Kongresi’nde ortaya konacaktır.
Emek Partisinin İstanbul İl Kongresi’nde de konuşmacıların vurgusu; sermaye ve partileri karşısında emek ve demokrasi güçlerinin birleştirilerek, emekçi yığınlar için bir seçenek oluşturmada Emek Partisine düşen görevlereydi. Burada seçeneğin pratik karşılığı ise; sendikalardan ve emekçilerin ileri kesimlerinden Kürt özgürlük mücadelesinin güçlerine, Alevilerin inanç özgürlüğü için harekete geçen kesimlerinden, sistemle karşı karşıya gelen aydınlar, bilim ve kültür insanlarına, çevre hareketinden kadın hareketine, gençliğin ileri kesimlerine, sistemle karşı karşıya gelen tüm güçleri birleştirme amacıyla oluşturulan, Halkların Demokratik Kongresi’dir. Ki, bugün “kongre” olarak biçimlenmiş bu hareketin bir “blok partisine” dönüşmesi amaçlanmaktadır.
Açık ki, yukarıda ifade edilen ve son derece önemli olan her iki seçenek girişimi de henüz “işin başında”dır ve bugün ifade edilen amaçlarına vardıkları ölçüde gerçek bir seçenek olarak da geniş yığınlar açısından da anlamları açığa çıkacaktır.
Elbette “işin başında” olma, “oluş halinde” olmak “İnşallah bir gün olur!” türünden bir rehavete yol açmamalıdır. Tersine bu seçenekleri oluşturmak için öne çıkan güçler (SGBP ve EMEP ve Kongrenin diğer bileşenleri), bütün enerjileri ve imkanlarıyla bu süreçleri hızla ilerletmek zorundadırlar. Aksi halde “normalde” doğru ve ihtiyaç dayattığında “seçenek” olabilecek bu girişimler, eğer zamana bırakılıp tavsatılırsa, her aşamanın gerektirdiği inisiyatifle ilerlenmezse, bu oluşumlar gerçek bir seçenek haline gelmeden sönerler.
Her iki toplantıda konuşanlar elbette sönmeyi değil, gerçek bir seçenek yaratmak için umut ve inançla ifade ettiler sorumluluklarını. Bu umut ve inancın gerçeğe dönüşmesi için daha çok çaba, daha ileriden bir inisiyatif gerektiği de apaçıktır.
Eğer bu toplantılar bu gerekliliği daha çok hissettiren, daha çok paylaştıran toplantılar olduysa, amaçlarına varmış sayılırlar.
Çünkü yığınların mücadelesinde emek ve demokrasi güçlerinin kendi talepleri ve amaçlarıyla seçenek olma sorunu mücadelenin en önemli sorunudur ve en acil biçimde pratikte de çözüme kavuşturulması gereken sorundur.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00