Böyle bir ülkede işler normal midir?
Fotoğraf: Envato
Bir Libyalı kişi, muhtemelen asker; Türkiye’ye geliyor, bir otele yerleşiyor; sonra sanki Teksas’taymış gibi bir silah satıcısına gidip pompalı tüfek ve otomatik mermi atan av tüfeği ile bu tüfekler için yüzlerce mermi alıyor; tekrar oteline geliyor. Otele gelişinin üçüncü gününde, bu zat, Sultanahmet Meydanına geliyor o silahlar omzunda Topkapı Sarayı’nın önündeki güvenlik görevlisi ve askeri vuruyor; sonra da iki saat süreyle polisle çatışıyor. Ve bu bütünüyle gizemli kişi, sanki ebediyen gizemli kalması istenirmiş gibi “ölü olarak” ele geçiriliyor!
Olayla ilgili İçişleri Bakanımızın ilk açıklaması ise; “bu kişinin başkaca bir yardımcısının olmadığı, bütün bu işleri tek başına becerdiği” biçimindedir!
Ve bu olay, 600 dolayında silahlı Libyalı askerin donatılmış ve “muhalefete yardım” amacıyla, Türkiye’den Suriye’ye geçirildiği haberlerinin basında boy gösterdiği günde oluyor. Ve yine bu olayın olduğu gün; Suriyeli tüm muhalif grupların Türkiye’nin himayesinde İskenderun’da yapılan toplantıda birleştikleri haberleri çıkıyor. Yetmiyor, aynı gün Dışişleri Bakanı Davutoğlu; “Bir mülteci akını olursa Suriye’de bir ‘tampon bölge’ kurulmak zorunda kalınabileceğini” açıklıyor.
Yandaşıyla yandaş olmayanıyla sermaye basını da bütün bu birkaç gün içinde cereyan ettiğini haber verdiği olayları, böylesi “nesnel”, hiç birbiriyle bağlantısı olmayan olaylarmış gibi soğukkanlılıkla veriyor. Ve politikacılar ve basın herkesin; Libyalı, adından başka hakkında hiçbir şey bilinmeyen (Adının da o söylenen ad olduğu da belli değildir!) hiçbir amacı olmadan, bu kişinin tek başına İstanbul’da polisle iki saat çatışıp kendisini öldürttüğüne inanılmasını istiyorlar. Tıpkı Suriyeli sayısız rejim muhalifi grubun kendi başlarına İskenderun’da bir araya gelip birleşmelerine inanmamızı istedikleri gibi. Ya da Libyalı 600 silahlı kişinin Suriye’ye geçmesinin Türkiye’yi yönetenlerin hiçbir rolü olamadan kendiliğinden olduğuna, Davutoğlu’nun “tampon bölge” açıklamasını, çok sıradan bir açıklamaymış gibi karşılamamızı istiyorlar.
Hükümet, “Van’da her şey normal!”, “Her şey yolunda!” dedikçe Vanlı depremzedenin feryadı da büyüyor. Vali bile “Aman daha çok battaniyeye, çadıra, daha çok giysiye, daha çok yiyecek içeceğe ihtiyaç var” derken bir yandan da depolar dolusu giysi, battaniye ve içinde ne olduğu bile bilinmeyen yüzlerce tonluk ihtiyaç malzemesi depolarda tutuluyor. Ama bunu halk, ancak o depolar, bir yangınla kül olunca duyuyor. Ve basınıyla, yetkilisiyle AKP ve Hükümet propagandası, bu yangının elektrik kontağından çıktığına inanılmasını, depolardaki malların da böyle, halka dağıtılmak yerine depolanmasının “gayet normal” olduğuna inanılmasını istiyor. Hani, belki de “Bu depolar soyuldu, sonra da yakıldı!” diye iddia edecekler çıkarsa, onlara da inanılmasının önlemini almak için!
Ülkenin Başbakanı hastalanıyor, bir üniversite hastanesine götürülüyor, ameliyat kararı veriliyor. Ama ameliyat için doktorlar, tüm ameliyat ekibi ve ameliyatta kullanılacak alet edavat bir özel hastaneden getirtiliyor; tahliller “dışarıda” yaptırılıyor.
Başbakan ameliyat ediliyor ve evine gönderiliyor. Ama ne hastane yetkilileri, ne hekimler ne de hükümet; Başbakanın sağlığı ile ilgili tek kelime etmiyor. Sadece bir ayağının üstünde kırk yalan söylemekle ünlenmiş politika erbabı; “Maşallah Başbakanımız turp gibi!” diyor. Ve vatandaşın her şeyin yolunda gittiği, bütün bu hastane katlarının boşaltılması, yatılan üniversite hastanesinin hekimlerine güvenilmeyip bir özel hastaneden hekimler sağlıkçılar getirilmesinin gayet “normal”, aslında “doğrusunun bu olduğuna” inanmamızı istiyorlar.(*) Tıpkı Başbakanın sağlığı hakkında sağlıkla ilgili açıklamalarına inanılacak kişi ve kurumların ağızları açamamasının normal olduğuna inanmamızı bekledikleri gibi! Ve bütün bu inanılmaz gelişmeler karşısında “Ne oluyor böyle?” diye sormamayı, kimisi “basın özgürlüğünün sınırları” ve “hasta hakları” diye yutturuyorlar bize!
Peki sadece iki–üç güne sığan bu kadar olayın yaşandığı bu ülkede “işler normaldir”; “Bu ülke normal bir yönetim altındadır” diyebilir miyiz?
Biz desek bile biraz akıl ve izan sahibi insanlar buna inanır mı?
(*) Ameliyat için özel hastaneden getirilen hekimin, Sağlık Bakanlığı’nın tam gün yasası dayatması karşısında üniversiteden ayrılmak zorunda kaldığı tartışması olsa da
bugün konumuz bu değil.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00