02 Aralık 2011 09:31

Postliberalizm ya da sermayenin faşizmi (5)

Postliberalizm ya da sermayenin faşizmi (5)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

On dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren başta İngiltere olmak üzere Kıta Avrupası’nda sanayi kapitalizminin tahtına kurulmasından sonra, emperyalistler arası pazar paylaşımı ve pazar hakimiyetini ele geçirmeye yönelik olarak başlayan iktisadi savaşın sonuçsuz kalması, mikro milliyetçilik akımlarının daha da pompalanmasını ve sonuç itibariyle de, I. Savaş’ın başlatılmasını beraberinde getirmiştir. Daha açıkçası, kapitalizmin on dokuzuncu yüzyıl iktisadi krizinin çözümünde son çare, emperyalistler arası sıcak savaş olarak saptanmıştır.
Bilinen vakıa şudur ki, emperyalist ülkeler arasındaki mevcut pazarlardan pay alma ve yeni pazarları ele geçirme mücadelesi bir sıcak savaşın çıkartılmasıyla sonuçlanmışsa da, bu savaşın pazar paylaşımın gerçekleştirilmesinde istenilen ölçüde başarılı olamadığıdır.
Aslında, burada kastetmek istediğim başarı kavramının içeriğinin, I. Savaş’ın;
- 1494-1580 yılları arasında denizcilikteki üstünlüğü nedeniyle ön plana çıkan Portekiz’in,
- 1580-1688 yılları arasında para ve kredi piyasalarının hakimiyetini elinde bulundurması nedeniyle Hollanda’nın,
- ilki 1688-1792 yılları arasında tekstil ve açık denizlerdeki üstünlüğü ve daha sonra da,  1815-1914 yılları arasına tekabül eden sanayi ve demiryollarında yakaladığı üstünlük sayesinde nedeniyle İngiltere’nin dünya ekonomisinde bir hegemonya tesis etme yani hegemonik bir devlet olma temeline dayanan bir hakimiyet kurma öyküsü gibi bir fırsatı tek bir ülkeye vermemiş olduğudur.
Kısacası, bu anlamıyla ele alındığında, I. Savaş’ın, on beşinci yüzyıldan yirminci yüzyıla gelinceye kadar geçen 5 yüzyıl boyunca dünya üzerinde görülen hegemon devlet hakimiyetinin sürdürülmesinde ya da bir başka deyişle, bir başka hegemonik devletin ortaya çıkmasını gerçekleştirememiş yani söz konusu nihai sonuca ulaşma başarısını gösterememiş olduğudur.
I. Savaş’ın pazar paylaşımın gerçekleştirilmesinde istenilen ölçüde başarılı olamadığı biçiminde ifade ettiğim sonuca bir başka açıdan da bakılabilir. Böylelikle, emperyalist ülkeler açısından pazar sorununun çözümüne ilişkin belli başarıların elde edildiğinden söz edilmesi mümkün hale gelebilir.
On dokuzuncu yüzyılla birlikte imparatorluklar çağının sonuna gelinmesi ve bunların birer birer yok olmaya başlaması, söz konusu yüzyılın başlarında filizlenen ulus devlet yapılarının ortaya çıkma sürecinin yeşerdiği bir evreye geçilmesini, aynı yüzyılın sonlarına doğru belirtilen nedenlerle mikro milliyetçilik akımlarının pompalanmasıyla dünya çapında özgürlük ve bağımsızlık savaşlarının gelişmesini tetiklemiştir. Böylelikle de, dünya ölçeğinde irili ufaklı birçok ulus devlet ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu ise kapitalist dünya sistemin varlığını yeniden üretebilmesi ve sürdürülebilmesi açısından emperyalist ülkelerin kendi aralarında paylaşabileceği ve dolayısıyla da, denetim altına alabileceği yeni ve nispi olarak daha bağımsız pazarların belirginleşmesi anlamına gelmektedir.
Ancak, kısaca belirtmeye çalıştığım yaşanan bu gelişmelere hangi açıdan bakarsanız bakın, I. Savaş’ın sonlanmasıyla birlikte, on beşinci yüzyıldan itibaren dünya sisteminde yaşanan ve
- büyük ve giderek daha da büyüme özelliğine sahip bir ekonomik yapı,
- öncü niteliğine sahip teknolojik ve iktisadi sektörlerde hakimiyet,
- askeri güçle desteklenen politik güç,
çerçevesinde dünya ölçeğinde hegemonyayı ele geçirerek, hegemonik devlet konumuna erişme gibi bir sürecin işlemediği yani hegemonik bir devletin de ortaya çıkmadığı da aşikardır.
Kısacası, kapitalizmin on dokuzuncu yüzyılın sonunda başlayan iktisadi kriziyle birlikte İngiltere’nin hegemonyasının yıkılmasının ardından dünya, I. Savaş’a rağmen bir başka hegemon gücün denetimi altına girme sürecini yaşamamış ve bir dünya imparatorluğu olmaksızın yoluna devam etmiştir.
Tüm bu gelişmeler yani bir taraftan, pazar paylaşımının sonlanamaması ya da bir başka deyişle, bu konuda başarı sağlanamaması ve diğer taraftan da, dünya ölçeğinde hegemonik bir gücün yani bir dünya imparatorluğunun kurulamaması, yine emperyalist ülkelerin penceresinden bakılarak birkaç nedenle açıklanmaya çalışılmaktadır. Bunlardan bir tanesi emperyalist ülkeler arasındaki özellikle de iktisadi ve askeri güç dengesinin yekdiğerini bertaraf edemeyecek düzeyde olması biçimindedir. Bir diğer neden ise İngiltere’nin yaklaşık olarak 122 yıllık hegemonik gücünün kırılmasında Almanya’nın bir karşı güç olarak kendisini hissettirmiş olmasına bağlanabilmektedir.
Şurası asla ve kat’a unutulmamalıdır ki, Ekim 1917 Devrimi, buraya kadar belirtilen gelişmeleri etkileyen ve emperyalizmin tüm dünyada pervasızca hareket etmesinin önüne geçerek set çeken en temel ve yegane somut unsurdur.
Selam ola.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa