05 Aralık 2011 02:52

Krizlerin kapitalizme katkıları

Krizlerin kapitalizme katkıları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sistemler canlı varlıklar gibi güçlüdür; yaşamlarını sürdürebilmek ve düşmanlarını çökertebilmek için müthiş mücadeleler içine girer, güçleri oranında mücadele sonuçlanır. Kapitalizmin üçüncü derin krizinin içinden geçerken bu konuyu gözden geçirmede iki açıdan fayda görmekteyim. Kriz üzerine düşünen ve yazan meslektaşlarımın bu eylemleri esnasında birincisi kendi öznel beyin faaliyetlerinde nasıl bir etki yaşadıkları, ikincisi de okuyucularda ya da dinleyicilerde nasıl bir etki oluşturdukları üzerinde derin derin düşünmeleri gerektiği kanısındayım. Bugün bu konu üzerinde kafa yorarak, kapitalizmin krizlerden dahi nasıl yararlı çıkma kanalını açtığını sizlerle paylaşmak istiyorum. Kendi mantığımla çelişmemek için, asıl konuya girmeden, iki noktayı belirtmem gerekiyor. Birincisi, bazı değerli dostlarımın olabilecek itirazlarını öngörerek söylemem gerekiyor ki, sistemler her mücadeleden mutlaka zaferle çıkacak diye bir mantığım söz konusu olmadığı gibi, her mücadeleden yara alabileceği gibi, o anda mutlaka devrileceği gibi bir mantığım da yok. Birer sosyal varlıklar olarak, sosyal varlıklar bilimsel yaklaşımlarla algılanıp, çözümlenebilir. İkincisi ise, şimdiye kadar hemen hiçbir yazıda krizden nasıl çıkılacağı konusunu tartışmamam bu düşüncemin doğal sonucu olarak görülmelidir. Krizin toplumları nasıl evireceği başka bir konu, krizden akılcı yöntemlerle nasıl çıkılacağını tartışmak ise çok farklı bir konudur. Birinci mesele analitik objektif, ikinci mesele ise normatif ve sübjektif niteliktedir.
Konumuza geldiğimizde şu saptamayı yapmanın yerinde olacağını  düşünüyorum. Kriz kavramı bence hep kısıtlı olarak ve dar anlamı ile ele alınıyor. Gelişmiş ekonomilerde oluşan krizlere baktığımızda kriz olayını bir anda patlak veren statik bir olgu olarak algılamaktayız. Oysa kapitalizm kriz üzerinde yüzmekte, yani kronik olarak devamlı kriz yaşamakta, bazı politik önlemlerle krizleri ötelemekte, ancak önlenemeyecek aşamaya gelindiğinde kriz akutlaşmakta ve algılamamız içine girmektedir. Krizle ilgili diğer bir eksik algılamamız da, krizin sadece ekonomik alandaki yansımasını ve tahribatını algılamakta olmamızdır. Oysa kapitalizmin küresel, kültürel, hatta insan davranışları ve etik anlayışı üzerindeki tahribatını kesinlikle algılamamaktayız.
Krizleri sistemik patolojiler olarak görmeyip, bazı yanlış kararların sonucu olarak yaptığımız algılama bir yanlışlık değil, sistemin ideolojik aygıtlarının üzerimizdeki hâkimiyetinin inanılmaz başarısıdır. Sistemin krizleri ötelemedeki başarısı kadar, krizlerin de sisteme güç katma başarısı sistemin yaşam süresini uzatmada önemli olmaktadır. Krizler başlıca üç kanaldan sisteme ciddî katkı yapmaktadır.
Birincisi krizler bazı sermaye dokularını değersizleştirerek piyasadan çekilmelerine neden olur. Böylece giderek oligopolleşme, hatta daha ileri aşamalarda monopolleşme aşamasına ulaşan sermaye daha da güçlenerek, sistem üzerindeki hâkimiyetini pekiştirebilir. Hâkimiyet alanı genişlerken toplumdaki sosyolojik alanı daralan sermaye dokuları siyaset ya da medya vb gibi toplumu baskılayıcı ideolojik etkileme ve/veya baskı araçlarını denetimleri altına alarak yaşam süresini uzatabilir.
Krizlerin bazı sermaye dokularına güç katarak sistemin yaşam süresini uzatmada etkili olabilen ikinci kanal teknoloji alanında gerçekleştirilen ilerlemelerdir. Güçlü sermaye dokuları yeni teknoloji ürünlerini piyasaya sürerek hem talepte canlanma yaratmak hem de sermayeler arasındaki mücadelede kazançlı çıkarak, bir yandan kendi hâkimiyetlerini pekiştirirken diğer yandan da sistemin yaşam süresini uzatabilmektedir.
Krizlerin sisteme kazanç sağladığı üçüncü ve asıl güçlü kanal da sistem yandaşı olan veya olmayan bilinç düzeyi düşük akademisyenleri ya da aydın geçinen kesimleri, maalesef, “sistemin kara deliği”ne çekerek, tüm bu dokuları, belki de farkında olmadan, sistem yandaşı konumuna getirmesidir. Kriz ertesinde akademik ortamı kapsayan tüm yazıma bir göz attığımızda hemen tüm akademisyenlerin ve aydın geçinen kesimlerin krizle sistemin ilişkisini kesinlikle dikkate almadan, sadece krizden nasıl çıkılacağı konusunda ahkâm kestiklerini görmekteyiz. Bu kişiler, krizin hemen arifesinde piyasaya olan imanlarını tazelemede birbirleri ile yarışırken, şimdilerde “piyasa budur, ölenler ölür, sağlar bizimle” deme cesaretini dahi gösteremeden, imanlarını terk ederek, kurumları kurtarma ve krizden çıkış furyasının encamını enine boyuna tartışmaya girişmekteler. İşte böyle fikir ebeliği yapan “bilinçsiz öznel dokular”, inceleme konusu yaptıkları “nesnel koşul” ortamı içinde yüzerken, psikolojik olarak, ortamın içinde yüzen özneler haline dönüşürler ve dönüşmekteler de. Bu oluşum sistemin en büyük kazancıdır. Nasıl olmasın ki, bu yolla sistem kendisini savunabilecek çok güçlü ideolojik aygıtlara kavuşmuş olmaktadır.
Hal böyle olunca, krizden çıkış yöntemleri üzerinde konuşan her akademisyen ya da aydın iki ciddi hata yapmaktadır. Birincisi, bu kişiler krizi esas nedeni ile değil de, ortaya koyduğu hasarlarla ele alıyor olduklarından sistemi krizden sorumlu tutmamış olmaktalar. İkincisi ise, söz konusu bilinçsizler toplumu ciddi olarak etkileyerek, sisteme hizmet etmekteler.   

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa