5 Aralık 2011
DİĞER YAZILARI

Kapitalist üretim ilişkilerinin bugün geldiği nokta, sömürünün sınırlarını zorluyor. Akla hayale gelmeyen yöntemler; güvencesiz çalıştırma, uzun çalışma süreleri, sürekli baskılanan ücretler, sendikal hakların hem resmi hem fiilen baskılanması vesaire vesaire. Sömürü biçimlerindeki çeşitlenme ve şiddetindeki artış, kapitalist iş süreçlerini giderek acımasız hale getirirken,  ona dahil olmak durumunda kalan milyarlarca insanı da proleterleştiriyor yani işçileştiriyor.
İşçileşme süreci hali hazırda bir ücret karşılığı emek-gücünü satarak hayatta kalmaya çalışanlar için daha ağır çalışma koşulları ve güvencesizlik anlamına gelirken; düne kadar yaptığı iş üzerinden değil de mesleği üzerinden kazanç sağlayabilen bazı meslek grupları için görece korunaklı alanların hızla ortadan kaybolması olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumu en yakıcı biçimde yaşayan meslek grubunun başında mühendisler geliyor.
Prekapitalist dönemle birlikte toplumsal emeğin üretim bilgisinin makinelere taşınarak kapitalistler tarafından içerilmesi/çalınması, o güne kadar sadece sattığı emek-zamanı üzerinden değil; birikimli varlığı (deneyim ve nitelik) ile de gelir elde eden emekçileri işçileştirmiştir.
İşçi (Labour) kavramı kapitalist üretim ilişkilerine içkin bir durumdur. Çalışan (Worker) ise daha geniş bir durumu anlatır. Kapitalist üretim süreci içerisinde sermaye için üretken emek konumunda yer alanlar: yani, ücret gelirlerini yarattıkları artı-değerin bir kısmı olarak elde edenler işçileri oluşturmaktadır. Örneğin, bir fabrikanın temizliğinde çalışan ve yaptığı iş ile üretim kapitalist üretim sürecine katkıda bulunarak artı-değer yaratan ve ücretini de el konulan artı-değerinin bir parçası olarak alan kişi işçidir. Ancak, aynı temizlik işini söz konusu fabrikanın sahibinin evinde gerçekleştiren ve gelirini söz konusu patronun gelirinden alan kişi işçi değildir: Emekçidir. Evet, üretken emektir. Yaptığı ekonomik anlamda bir iştir. Hizmet emeği niteliği gösterir. Ama işçi değildir. Yaptığı iş ile işçi olması arasındaki ilişki artı-değer üretimi ile ilgilidir.
İşçileşme (proleterleşme) ise çok daha geniş bir kavramdır. Bugün hemen tüm alanlarda hızlı bir proleterleşme süreci yaşanmaktadır. Yukarıda da belirttiğim gibi, iş güvencesi ortadan kalkmakta, kayıt dışı çalışma biçimleri yaygınlaşmakta ve genel anlamda bir değersizleşme süreci yaşanmaktadır. Bu konuda da ilk sırayı görünmeyen emek olarak karşımıza çıkan bakım emeği ve/veya ev eksenli çalışma grubuna dahil olanlar oluşturmaktadır.
Görünmeyen emeği görünür kılma çabası oldukça önemlidir. Ancak bu görünürlük üzerinden asgari düzeyde de olsa temel çalışma hakları sağlanabilir. Örneğin, fabrikada çalışan bir erkek işçinin eşi evde yemek ve temizlik yaparak söz konusu işçinin bakım emeğini gerçekleştirir ve bu oldukça önemli bir faaliyettir. Ya da aynı kadın evlere temizliğe gider ve gündelik hayattaki sömürü düzeyi artar. Karşılığında hak ettiğinin çok altında gelir elde eder. Ancak, ne istatistiklerde kendine yer bulur ne sigortası vardır ne de diğer sosyal hakları. Özellikle 1994, 2001 ve 2008 krizleri ile zorunlu göç uygulamaları Türkiye’de görünmeyen kadın emeğini şiddetli biçimde artırmıştır.
Çok ağır şartlarda ve çok düşük kazançlarla çalışmak söz konusu emekçileri işçileştirir ama onları işçi yapmaz. Eğer onları işçi diye kabul edersek, bugün sınıf sendikacılığını “klasik” olarak yaftalayıp ‘90’larda “herkes çalışandır” deyip şimdi “herkes işçidir” diyenlerden farkımız kalmaz. Bu kolaycılık işçi sendikalarına anlamsız bir misyon biçerken, hareketin temel olanaklarını görünmez kılar.
Bu kadar önemli mi işçileşmek ile işçi olmak arasındaki fark? Evet önemli.
Eğer, iş güvencesinden yoksun ve görünmeyen emek konumundaki bir emekçiyle fabrikada artı-değer üretim sürecine dahil bir işçiyi aynılaştırırsak hemen şu soru gelebilir akla: o fabrikada daha yüksek ücretle ve görece daha fazla haklarla çalışıyorken neden sendikalar onun hakkını savunuyor da güvencesiz çalışanları savunmuyor? Bu soru kapitalizmin tarihi boyunca sorulmuş ve cevaplanmış bir sorudur: Evet, işçi sendikaları mevcut işçilerin haklarını savunmalı ki, dışarıda kalanlar için de en kötü ihtimalle bu haklar savunulabilsin. Öyleyse, ev eksenli çalışanlar, diğer görünmeyen emek türleri hızla işçileşmektedir ama işçi olmamaktadır. Onların görünür olmak ve sosyoekonomik haklarına kavuşmak için mücadelesi yarının işsiz kalacakları için de tüm “korunaklı” meslek grupları için de hareket noktası olmalıdır. Yani, bugünün en korunaksızlarıyla birlikte mücadele etmeden kimse “korunaklı” kalamaz! 

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Şireci Tekstil 2023’te vergi öncesi kârı 1.6 milyar TL ama 2023’te hiç vergi ödemedi. İşçilere teklifi yüzde 30 zam.

Karafiber 2023’te 6.6 milyar TL değerinde net satış geliri elde etti. Bu satışlardan “kâr etmediğini” öne sürerek vergi ödemedi.

Yalçın Kardeşler Halı 2023’te kendi beyanıyla 44.4 milyon TL vergiye esas kâr elde etti. İşçilere yüzde 34 zam dayatıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et