Türk-İş delegesinin tarafı!
Fotoğraf: Envato
Türk-İş’in 21. Olağan Genel Kurulu bugün toplanıyor. Dört gün sürecek olan genel kurul pazar günü yapılacak seçimlerle tamamlanacak. Öyle görünüyor ki, bu genel kurulda, Sendikal Güç Birliği Platformunun listesiyle Türk-İş’in mevcut yönetiminin çoğunluğunun listesi yarışacak.
Herhalde, Türk-İş, itibar ve güç bakımından en aşağıda olduğu bir dönemden geçerek 21’inci Genel Kuruluna gelmiştir.
Bir yanıyla bakıldığında Türk-İş, her dönemde eleştirilmiştir. Bazen eylemsizlikle, bazen hükümetlerle, patronlarla iş birliği, bazen kötü TİS’ler yapmakla, bazen siyaset dışı sendikacılığa savrulmakla, çoğu zaman da bütün bunları birlikte yaptığı için eleştirilmiştir. Ancak bütün bu ve burada sözü edilemeyecek kadar uzun liste oluşturacak zaaflarına karşın Türk-İş olmadan işçi yığınların mücadeleye çekilmesinin çok zorlaşacağı bilindiği için işçilerin, emekçilerin, halk yığınlarının her zaman görüşlerine ve tutumuna önem verdiği bir sendika merkezi olmuştur.
Ancak Türk-İş’in 20. Genel Kurulu sonrasında oluşan yönetiminin AKP yandaşı kanadının, “AKP’nin arka bahçesi”ne dönüştürme girişimleri Türk-İş’i sadece şu ya da bu zaafıyla eleştirilen bir konfederasyon olmaktan da çıkarıp, işçilerin hak mücadelesinin bastırılması için patronlar ve hükümetle işçilere karşı “komplolar kuran” bir sendika merkezi derekesine düşürmüştür.
Bu yüzden de bugün Mustafa Kumlu’nun başında olduğu Türk-İş yönetimine yönelik eleştirilerde, Türk-İş’i itibarsız, halk indinde onur ve haysiyetini yitirmiş bir sendika merkezi haline düşürme suçlaması ağırlık kazanmıştır.
Bu nedenlerledir ki, bugün Türk-İş yönetimine, onların oluşturacağı, işçilerin mücadelesini dışlayan “diyalogculuğu” esas alan sendikacılık çizgisine oy vermek demek; itibarını yitirmiş, işçileri mücadeleden alıkoymak için hükümetle, patronlarla dolaplar çeviren anlayışa oy vermek anlamına gelecektir. Üstelik de bu itibarsızlık ve ona eklenen işçilerin gücünü dışlayan sendikacılık (güçsüzleştirilen) anlayışı hiç kimsenin “Ben öyle bir şey görmüyorum; fark etmedim” diyemeyeceği kadar da apaçıktır. Çünkü itibarsızlık ve güçsüzlük, dışarıdan gelip yapışmış özellikler değil, Türk-İş yönetiminin bilinçli bir şekilde; hükümet ve patronlarla iş birliği içinde, en büyük işçi sendikası merkezini güçsüz ve itibarsız bırakmak amacıyla giriştikleri planlı çabaları sonucu oluşmuştur.
Ve bugün az çok emek kaygısı olan hiç kimse mevcut Türk-İş yönetiminin Türk-İş’e yakıştığını, hiç olmazsa ellerinden geldiği kadar işçi haklarını koruduğunu, bir dönem daha Türk-İş’in başında kalmalarının iyi olacağını söyleyememektedir. (*)
Sınıf iş birlikçisi çizgi bu kadar açık olunca; elbette Türk-İş’in delegelerinin yanlışı ve doğruyu kolayca ayırt edebileceklerini düşünüyor insan! Ve bu açık sınıf düşmanlığına delegelerin oy vermeyeceği, dolayısıyla da pazartesi günü Türkiye’nin daha mücadeleci bir Türk-İş’e, sendikal harekete güç ve itibar kazandıracak bir Türk-İş’e sahip olacağını düşünüyorsunuz. Daha doğrusu böyle olmasını umuyorsunuz. Ancak bunun kolay olmayacağı da ortadadır. Çünkü Türk-İş’in genel kurul delegelerinin çok büyük çoğunluğu, bağlı sendikaların merkezlerine pek çok bakımdan “bağımlı” hale getirilmiş profesyonel sendikacılardan oluşmaktadır. Bu da delegelerin kendi iradeleriyle hareket etmesini zorlaştırmaktadır. Bu yüzden de “Toplumda bu kadar itibarsızlaşmış bir Türk-İş yönetimine kimse oy veremez!” diye düşünsek bile, gerçeğin daha farklı olduğunu bilmek gerekir. Ancak Türk-İş üst yönetiminin yüzü bu kadar açık olunca, hiçbir delege “Bu yönetimin listesine ben bilmeden oy verdim!” deme bahanesine sahip olmayacaktır. Bu yüzden de Türk-İş’in bugünkü yönetiminin oluşturacağı “Yeni listeye oy vermek” Türk-İş’in itibarsızlaştırılması ve güçten düşürülmesi komplosunun da suç ortağı olmaktır.
(*) Resmiyette sendikaların yönetimlerini üyeleri (üye olan delegeler) seçer ve sendika yönetimleri de onlara karşı sorumludur! Ancak gerçek daha büyüktür. Çünkü bugün Türk-İş gibi en büyük sendika merkezine nasıl bir sendikacılık anlayışının geleceği; sendika üyesi olsun olmasın her işçiyi, her emekçiyi, her emekliyi, alın teriyle geçinen herkesi yakından ilgilendirmektedir. Bu yüzden de bu köşeden Türk-İş’in üst yönetimine oy vermeyi emeği ile geçinenlere ihanet sayan bir görüş belirtmek asla “Dışarıdan bir müdahale” sayılmaz. Tersine bugün Türk-İş Genel Kurulundan çıkacak yönetimin sendikacılık anlayışı hepimizi yakından ilgilendirmektedir. Genel Kurulda oy kullanacak delegeler de oylarını verirken milyonlarca emekçinin hakkının savunulup savunulmamasına oy verdiklerini düşünerek, taraflarını belirlerse daha gerçekçi ve vicdanlarını rahat ettirecek bir tutum almış olacaklardır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00