‘Şike Yasası’ her şeyden önemli mi?
Fotoğraf: Envato
“Futbolda Şike Yasası” olarak bilinen yasanın Cumhurbaşkanı tarafından “veto” edilerek yeniden Meclise gönderilmesi, sonrasında tartışma, Erdoğan’la en stratejik müttefiki, Fethullah Gülen Cemaati arasında büyük bir “kavgaya” yol açtı. Gülen’in sözcüleri, işi “AKP çok ciddi bir kırılma noktasına geldi. AKP kendi ayağına sıkmayı bırak kendi sandalyesine tekme vuruyor!” diyerek AKP’yi bölüp iktidardan düşürme tehdidine kadar götürdü. Fethullah Gülen’in de bir TV kanalında yaptığı, hükümetle ilişkilerini kastederek; “Bir kere daha vira bismillah diyerek meseleyi yeniden ele alma zamanı” demesi de AKP’deki çatlağın derinliğinin işareti olarak yorumlanıyor.
Bu kamplaşmaya bağlı olarak, AKP’li vekillerin bir bölümünün (sayılarının 150’yi bulacağı öne sürülüyor) Meclis toplantısına girmeyerek yasanın Meclisten yeniden geçmesine suç ortağı olmayı reddedecekleri öne sürülürken, Başbakanın “Yasayı aynen Cumhurbaşkanına gönderin!” direktifine uymayacak vekillerin işlerinin zor olacağı belirtiliyor. Öyle ki başbakan yardımcıları ve bakanlar bile, kamuoyuna görülmedik biçimde birbirine karşı görüşler açıklamaktadırlar.
Oluşan tabloya bakarsanız; “Şike Yasası” ülkenin gelmiş geçmiş en önemli yasasıdır ve şöyle ya da böyle çıkması ülkedeki demokrasinin gidişatını belirleyecektir!
Kuşkusuz bu tablo “Şike Yasası”nın kendisiyle açıklanamazdır. Tersine ortaya çıkan çatışma görüntülerini, AKP içindeki Gülen Cemaatiyle Erdoğan kanadı arasında uzunca bir zamandan beri çeşitli konularda oluşan çatlağın bir “fay kırığına” dönüşme alametleri olarak değerlendirilmektedir. Ve bunun, Gülen Cemaatinin, Gülen-Erdoğan koalisyonun sürmesi amacıyla Erdoğan’la yeni pazarlık için masaya oturmadan önce gücünü gösterme girişimi olduğunu söylemek gerçeğe daha yakın bir değerlendirme olur. Bu AKP içindeki hareketlenmenin Erdoğan’ın hasta yatağında olduğu bir zamana getirilmesi de elbette ilginç bir zamanlama olarak görünmektedir. Ve cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça ve çıkar çatışmaları derinleştikçe, AKP iktidarının temeli olan Erdoğan-Gülen kutsal koalisyonunun çatlağının büyük ve gerçek bir kırılmaya yol açması da elbette sürpriz olmayacaktır. Ama bugün için bir kırılmadan, kopuşa varacak bir çatışmadan söz etmek herhalde abartı olur.
Öyle görünmektedir ki cemaat; “Şike Yasasına” dayanarak kazan kaldırmayı, eylemine toplumsal meşruiyet kazandırma bakımından son derece elverişli bulmuş olmalı. Ancak “Şike Yasası”na bu kadar duyarlı olan AKP ve onun Gülen kanadı, toplumda tepkilere yol açan “vakaya dönüşen” Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) ve o yasaya dayanarak yargılama yapan özel görevlendirilmiş mahkeme ve savcıların uygulamalarına karşı bir tepki göstermiyorlar. Oysa o yasa ve yasaya göre faaliyet gösteren mahkemelerin marifetiyle pek çok gazeteci, belediye yöneticisi, sendikacı, Kürt siyasetçi, öğrenci, hatta milletvekilleri yıllardır tutukludurlar. İş öyle bir noktaya gelmiştir ki, poşu takan bir öğrenci, “Neden bu poşuyu taktın?” diye tutuklanmış, 22 aydır tutukluluğu sürmektedir. Arkadaşlarına destek vermek için saçını kesen öğrenciler de cezalandırılmakta (Dün de çok sayıda öğrenci, aydın, sanatçı saçlarını keserek öğrencilere destek eylemi yaptı) sadece parasız eğitim talebinde bulunan öğrenciler bile aylarca tutuklanabilmektedir. Ve bugün 600 dolayında öğrenci böyle eften püften denecek nedenlerle tutuklanmış, aylardır da tutuklulukları sürmektedir.
Tutuklu aileleri, Türkiye Gazeteciler Sendikasından, Türkiye Gazeteciler Cemiyetine, insan hakları örgütlerine, demokrasi ve özgürlüklerin geliştirilmesi için mücadele eden siyasi parti ve çevrelerden blok ve BDP vekillerine, hatta CHP’li vekillere kadar geniş bir kesimden TMK’nin ve özel görevli mahkemelerin kaldırılması talebiyle çeşitli eylemlere başvurmaktadırlar. Ancak AKP’nin “Şike Yasası”na duyarlı vekilleri, bu geniş kesimlerden gelen talebi duymazdan gelmeye devam ediyorlar. Sadece kimi bakanlar ve bazı AKP önde gelenleri, başka pek çok lafın arasında, “Biz de uzun tutukluktan rahatsızız!”, “Biz de özel savcılıkların hoyratça uygulamalarından hoşnut değiliz!” diyorlar. Ama bunlar sadece laf olarak kalıyor.
Böylece bir kez daha AKP’nin demokrasi ve özgürlük yanlılığının sınırları da ortaya çıkmış oldu.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00