Yıkılarak mı öğreneceğiz ayakta durmayı?
Fotoğraf: Envato
Hafta içinde idare mahkemesinden yeni bir karar çıktı, böylece Emek Sinemasının yıkımıyla ilgili yürütmenin durdurulması iptal edildi. Bunu sona yaklaşmak olarak yorumlayanlar çok, veda vaktinin geldiği çoktan konuşulmaya başlandı.
Sinema Yazarları Derneği Emek Sinemasını terk etmeyeceklerini açıkladı, “?Beyoğlu Sinema Mezarlığının Emek’i de yutmasına izin vermeyecek, Emek’i yıktırmayacağız” dedi. Bir yandan da Emek nöbeti başlatıldı. Yolu Emek sinemasına düşen vatandaşlar sosyal medya üzerinden haberleşerek Emek’e sahip çıktıklarını ilan ediyorlar, hem de bir gelişme olursa haberleşmeyi kolaylaştırmak için bir zemin kurulmuş oluyor.
Yıkıcıların sesi daha çok çıkıyor ya, galiba en çok, Emek yıkılmasın demeyi nostalji olarak anlatmaya çalışmaları, sinir bozucu. Oraya küçükken babamızla gittiğimiz pastane muamelesi yapsaydık, onun adı nostalji olurdu.
Yerine daha güzelini açacağız demeleri, dalga geçer gibi, hepten cehalet. Zaten kaç yıl oldu Emek Sineması kapalı, film izleyemez mi olduk sanıyorlar? Mesele film izleyecek bir yer daha açmakla çözülmüş mü olacak? Onca alışveriş merkezi sineması var zaten, kiminin koşulları eski sinemaların çoğundan daha iyi. Belki daha pahalı ama parası olana, gözden çıkarana o var. Olmayana da DVD var, İnternet var, aradığın filme ulaşmak dünyanın en zor şeyi değil artık.
Bunları bilmiyormuş gibi davranan yok. Emek’in yıkılması ne kadar ağırsa, eskici muamelesi görmek de ona yakındır.
Valla yerine konacak bilmem ne alışveriş merkezi içi sineması ya da balmumu müzesi falan istemez, bize Emek lazım. Sadece Emek değil ya, içinde tarih taşıyan bütün sinemalar lazım ama onların hepsinin adı bugün Emek olsun. Bize Emek lazım ama orada filmler her yerden daha iyi gösterildiği için, onun gösterdiği filmleri başka yerde bulamayacağımız için değil.
Emek bize lazım, çünkü sinema sadece film izlemek değildir. Öyle olsaydı, biz her filmin elimizin altında olduğu İnternet çağında hâlâ arkadaşlarımızla sinemaya gitme planları yapmazdık. Evdeki DVD’yi bile birlikte izlemeye çalışmazdık. Birbirimize filmler önermezdik, izlediğimiz filmleri sorup onlar hakkında konuşmakla uğraşmazdık.
Sinema, perdede ya da camda görünen ışık ve ses oyunlarının bize kaliteli birkaç saat yaşatmasıyla sadece başlıyor. Hayata, dünyaya, kendimize, çevremize, memlekete, geçmişe, geleceğe dair düşüncelerimizin şekillenmesiyle de sürüyor, her seferinde. Bir hayali izliyor ve ona kendi hayallerimizi katıyoruz, öyle zenginleşiyoruz.
Film izlemenin bir ruhu, bir manası var ve biz onu evimizin salonunda bile oluşturmaya çalışıyoruz. İstanbul’da, Beyoğlu’nda yolu sinemaya düşmüş çok izleyici de, İstanbul Film Festivali’ne yoldaşlık etmiş herkes de, biliyor ki, bunun en iyi hissedildiği yer, memleket sinemasının kalbinde, Beyoğlu’nda, Emek Sineması oldu hep.
Emek’te izlediğimiz filmler, yaptığımız sinema sohbetleri, sürekli karşılaştıklarımız, en çok da, Emek’in arka kapısından sokağa çıktığımız “Sinemadan çıkmış insan” halleri, hepsi sinemaya dahil. Bitmesin istemek de öyle.
İtirazlara rağmen Emek sinemasını yıkmak konusunda ısrarlılar. Biz de yıktırmamaya kararlıyız. Kötü adamlar güçlü ama bu film daha bitmedi.
- Androidler üç boyutta ne düşler? 06 Ekim 2017 01:00
- Yedi kişilik oyun 01 Eylül 2017 01:00
- Erkeklere gününü gösteren pehlivan 18 Ağustos 2017 01:02
- Etkili ama bilinmeyen bilim kurgu 28 Temmuz 2017 00:15
- Zombilere karşı iki tutum 21 Temmuz 2017 01:00
- Maymun nasıl maymun oldu? 14 Temmuz 2017 00:15
- Sürüden ayrılanı kamera kapar 07 Temmuz 2017 01:33
- Ey ruh, sen kimsin? 30 Haziran 2017 00:52
- Karanlık Çağ’da vampirlere karşı 08 Haziran 2017 23:52
- Genç Karl Marx: Bir başlangıç 19 Mayıs 2017 01:00
- Kaygı'yla gerçeği hatırlamak 12 Mayıs 2017 00:30
- Beyazlar Afrika'da neler çekmiş 05 Mayıs 2017 00:59