‘Adalet mülkün temelidir’ meselesi (2)
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Ben özüm bu “vatan”ın hem bir ferdi, hem de elhamdülillah “birinci sınıf vatandaş”ı olarak altmışlı yılların başlarında altı ay Tuzla Piyade Okulunda her türlü eğitimden geçerek, yani mesela dikenli tellerin altından bebek misali emekleyip yerde sürünerek, İtalyan Çukuru denen, boyumuzu hayli aşan boş, beton bir havuza atlayıp, sonra da kertenkele gibi düz duvara tırmanıp bu belalı engeli zıplayıp aşarak, sırıklar üzerinden maymun çevikliğiyle atlayarak, ip merdivenlerde sallanarak, üzerimize zimmetli, çoğu da zaman içinde paslanmaya yüz tutmuş Kırıkkale yapısı tüfeklerin namlularının içlerini “harbi” denen ince metal çubukla önce temizleyip, sonra bez bağlayıp yağlayarak, her Allah’ın günü bilmem kaç kez sağa, sola, geriye dönmeyi, çöküp kalkmayı, tüfekli-tüfeksiz “esas duruş”ta put gibi dikilip selam vermeyi, suların yeterince akmayıp kesildiği günlerde su yerine gazozla tıraş olmayı, tuvaletlerde yer kapmak için erkenden kuyruğa girmeyi, önümüze konan tayını, karavanayı “Tanrı adına” dua edip ancak ondan sonra kaşıklamayı, diş fırçalarımızı, macunlarımızı, tıraş takımlarımızı üç kişinin aynı anda kullandığı tahta dolaplarımızda soldan sağa doğru aynı hizada ve aynı mesafede yan yana dizmeyi, ranzalarda, karyolalarda yattığımız yatakları sabahları aceleyle düzeltirken, yine de üzerine atılan madeni bir paranın zıplayacağı gerginlikte battaniyelerini sıkıca germenin şart olduğunu, gündüz ve gece nöbetlerinde asla konuşmadan, sigara içmeden, tabii ki uyumadan ayakta dikilip etrafı kolaçan etmeyi, müttefikimiz, dostumuz olan Amerikalıların kendi askeri okullarında okuttukları bilumum müfredatı sular seller gibi ezberlemeyi, en kısa zamanda süngü takıp çıkarmayı, içi hasır dolu, insan kılığındaki “düşman” maketlerinin böğürlerine süngü, kasatura saplayıp karınlarını deşmeyi, “göz-gez-arpacık” üçlemesini aynı düz çizgide odaklayıp böylece nişan alıp hedefi vurmayı, bunu beceremeyip “karavana” attığımızda “komutan”larımız tarafından horlanıp, hakaret yağmuruna tutulmayı, düğmesi kopmuş, yakası bağrı açılmış bir kıyafetin asla affedilmeyeceğini öncelikle ezberleyip, dolayısıyla iğne iplik elde düğme dikmeyi, bayram tatilinde izne çıkarken akşam saat beşte içtimada hazır bulunmayı, aksi durumlarda disiplin cezasına çarptırılacağımızı, baraka bozuntusu bir sinemada on beş günde bir gösterilen yerli bir filmi izlemek için gün saymayı, her sabah erkenden yerdeki çer, çöp, sigara izmaritlerini teker teker elle toplayıp böylece mıntıka temizliğinin yanı sıra, ayrıca nizam, intizam, disiplinle yoğrulup, bunlarla iyice harmanlanıp, daha sonraları yapılan imtihanlardan başarı elde ettiğimiz takdirde “yedek subay” olarak elimizi daldırdığımız bez torbalardan “bahtımıza” çıkan kura sonucunda omzumuza taktığımız domino taşı benzeri parlak sarı metal sayesinde “çakı” gibi birer “asteğmen” rütbesiyle vatan savunması için gittiğimiz kıtalarda, görev yerlerinde, sınır kapılarında bir buçuk yıl boyunca tek yıldızlı “teğmen” rütbesiyle önceden bizlere öğretilenleri bu kez hepsinin ismi ne olursa olsun soyadı “Memetçik” olan vatan evlatlarına elimizden geldiğince, dilimizin döndüğünce ya da yerine göre bilumum komutanlarımızı aynen taklitle tekme tokat veya bol soslu küfürler eşliğinde öğretip, en önemlisi de her Türk’ün asker doğduğunu, vatan savunmasının “namus” borcu olduğunu, bu görevi yapmayan delikanlılara geleneğimiz doğrultusunda kız verilmesinin ne denli zor olduğunu da ikide bir kafalarına okuyup üfleyip vatani görevimizi deruhte ettiğimiz o günlerin ardından, şimdilerde hani mil pardon ama, bastır otuz bin Törkiş lirayı, yahut on bin avroyu tezkere cebinde deniyorsa, eh o zaman benim mazide kalan emeklerim hele hele her Türk’ün asker doğduğuna dair verdiğim “fetva”lar, rahmetli Erbakan’ın dediği gibi fasa fiso olacaksa, o zaman ben mazide kalan bu hakkımı kimselere yedirmem Allah vekil!
Hatta bu bapta Başbakan Erdoğan bizatihi gelip benim gibi tescilli
bir “Ermeni dölü”nden “özür” dilese bile!
Öyleyse?..
Öyleyse, “Adalet mülkün temelidir” denen bu diyarlarda, son
günlerde gari hangi dağda kurt öldüyse, birden bire sanki “Özüristan”a dönüşen bu ülkede, özellikle bu bapta söyleyecek sözümüz henüz bitmedi, daha yolun başındayız
Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30