Ticaretin durması kimin suçu?
Fotoğraf: Envato
Suriye-Türkiye sınırındaki illerde yaşayan halkın boğazını sıkan, işsizlik, eve ekmek götürememeye varan sorunlar üstünden ortaya çıkan tepkiler artıyor. Bu tepkiler, Suriye ile bir hesaplaşmaya, hatta savaşa endekslemiş “iliştirilmiş basın” ve sınır il ve ilçelerindeki yöneticiler tarafından çarpıtılıyor. Ve bu çerçevedeki hoşnutsuzluklar, hükümete yapılan çağrılar, Suriyeli yetkilerin Türk tır şoförlerini taciz etmesi, kamyonlara, taksilere el konulması, “otobüslere kurşun sıkılması”, Türkiye karşıtı Suriyelilerin nefret gösterileri, ya da vatandaşların birbiriyle giderek artan kavgaları, … gibi, fazlaca magazinleştirilerek gerçeklerden koparılmış haberlerin arasına sıkıştırılarak kaybediliyor.
Oysa; Antep, Kilis, Urfa, Antakya gibi Suriye’ye sınır illerin esnafları; zanaatkarları, taksi şoförleri, kamyon ve tır sürücü ve sahipleri, turizmcileri, Suriye’ye ihracata çalışan fabrika ve atölyelerin patronları, hatta işçileri, besicileri, sınır ticaretiyle geçinenleri, sınır ötesinde akrabaları olanları, feryat figan içinde. Kimisi Suriye Hükümeti’ne, polisine, hatta kendilerine düşmanca bakan kimi Suriyelilere verip veriştirse de asıl olarak AKP Hükümetini, onu politikalarını eleştiriyorlar. Eleştirinin de ötesinde, Suriye’ye sınır illerin halkı hükümetten, bu dertlerine bir an önce bir çare bulmasını istiyor.
2000 yılından beri Suriye ile ticaretin, sürekli bir artış eğilimi gösterdiğini belirten esnaf ve bölgedeki sanayi ve ticaret odalarının temsilcileri, “Suriye’ye yönelik yaptırımların” gündeme gelmesiyle her tür ticaret ve girişlerin adeta bıçakla kesilir gibi kesildiğine dikkat çekiyorlar.
Ne var ki hükümetin bunca önemli ve milyonlarca kişinin geçimiyle doğrudan ilgili bir soruna bulduğu çare; Suriye’nin güneyindeki ülkelere mal taşıyan tırların Mersin-Beyrut arasında Ro Ro seferleri konarak Suriye’ye uğramadan gidecekleri yerlere gitmelerini sağlama biçimindedir!
Yani büyük sermayenin ihracatının engellenmesine çözüm bulan hükmet, bölgedeki Suriye ile ticari ilişkiler üstünden elde ettikleri gelirle yaşayan milyonlarca insanın sorununu “çözülmesi gerekecek önemde bir sorun” saymamaktadır.
Peki bu olanların sorumlusu, milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının eve ekmek götüremez hale getirilmesinin sorumlusu Suriye hükümeti midir?
Suriye hükümetini, insan hakları ihlalleri, demokrasi ve özgürlükleri umursamama bakımından eleştirebilirisiniz; ama “Türkiye ile ticareti engelledi”, “sınırları kapattı”, “Türk tırlarına ve ticaret erbabına zorluklar çıkardı; çıkarıyor” diye eleştiremezsiniz!
Çünkü Suriye’ye yaptırımlar uygulanması, ticari bakımdan ablukaya alınması için BM’den Arap Birliği’ne, AB’den İslam Ülkeleri Konferansı’na kadar her platformda girişimleri Türkiye yaptı. Arap Birliği’nin dokuz maddelik yaptırım paketini az bulan Türkiye’nin kendisi de bu yaptırımlara ek yaptırımlar devreye soktu. Gıda dışında tüm malların Suriye’ye satımını ve alımını durdurdu Türkiye. Suriye’deki isyancı ordusunu barındırma, donatma, eğitme, uluslararası platformlarda kendilerini ifade etmeleri için açıkça destek verilmesinden de hiç söz etmiyoruz burada.
Bütün bu gelişmeler sonrasında Suriye de “Madem öyle, ben de Türkiye ile imzaladığım Serbest Ticaret Anlaşmasını askıya alırım!” diyerek sıkı önlemlere başvurmuştur.
Bu nedenlerledir ki; gerek vatandaşların gerekse basının “Suriye şunu yaptı”, “Suriye bizim araçlarımıza zorluk çıkarıyor. Şoförler kan ağlıyor”, “Sınırlarda gidip gelenler zorluklar çıkarılıyor” gibi tepkilerinin hedefi Suriye değil işleri bu hale getiren AKP Hükümeti olmalıdır. Çünkü AKP Hükümeti, kendisine yapılan; “Bakın Suriye komşumuzdur ve aramızda düşmanlık geliştirecek politikalar iyi sonuçlar doğurmaz. Bu gidişle Suriye ile ticaret sıfırlanır” gibi uyarılar umursamamıştır. Hükümetin, bugün de bu uyarıları ciddiye aldığını gösteren bir belirti yoktur. Tersine hükümet, Suriye rejimini devirerek, Türkiye’nin, dolayısıyla batı emperyalizminin güdümünde bir rejim kurulması için adeta tüm köprüleri atmıştır. Öyle ki batılı emperyalistler bile Türkiye’nin bu gözü karalığının bölgede işleri iyice karıştırmasından endişe edip, “İşleri Türkiye’ye havale ettik” çizgisine çekilmişlerdir.
Eğer hükümet, durup hesaplarını yeniden yapmazsa, hem bölge halkı daha çok sıkıntı çekecek, işsizlik, yoksulluk derinleşecek, iflaslar artacak, halklar arasındaki kin nefret duyguları artacak, hem de Türkiye’nin dış politikası (iç politikası da) altından kalkamayacağı sorunlarla karşı karşıya kalacaktır.
Bir kez daha söylemiş olalım!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00