20 Aralık 2011

Arkadaşlarımızı bırakın!

Başbakan Erdoğan’ın, süreceğini söylediği ‘KCK’ adı altındaki operasyonlar dün Kürt gazetecileri vurdu.  ‘www.hurriyet.com.tr’ dün sabah bu gözaltıları, “KCK’da basın dalgası” olarak duyurdu.  Haberdeki şu ifadeler de, bu gözaltıların KCK iddianamesinde nasıl bir kulp takılarak gerekçelendirileceklerinin işareti: “Gözaltına alınan kişilerin KCK’nın içindeki İdeolojik Alan Merkezi bölümünde yer aldığı öne sürüldü. İdeolojik Alan Merkezi bölümünde kültür ve basın yayın komitesi oluşumlarının da olduğu öğrenildi.”
Bu yazının yazıldığı saatlerde, İstanbul merkezli olmak üzere Mersin, Diyarbakır, Van, Şırnak, Ankara ve İzmir’de sabah saatlerinde eşzamanlı operasyonlar düzenlendiği bildiriliyordu. Baskın düzenlenen kurumlar arasında, Özgür Gündem gazetesi, Dicle Haber Ajansı, Etik Ajans, Gün Matbaası ve Demokratik Modernite dergisi bulunuyor.
Meslektaşım ve dostum Hüseyin Deniz de, dün sabah saat 05.00 sıralarında  evi basılarak gözaltına alındı. Gazetemizi arayarak haber veren ablası, Deniz’in ‘KCK operasyonu’ kapsamında gözaltına alındığını bildirdi. Hüseyin Deniz gazetemizin muhabirleri ve yazarları arasında bulunuyor. Bu yazı yazılana kadar 40’a yakın gazetecinin gözaltına alınmış olduğu bilgisi gelmişti.
AKP iktidarı, büyük uğraşlarına rağmen Kürt sorununu Kürtleri yedekleyerek ‘çözmeyi’ başaramayınca, Kürtlerin desteklediği siyasi partiyi, seçtiği belediye başkanları ve milletvekillerini tutuklamaya yönelmişti. Bu kampanyaya bir süre önce Prof. Dr. Büşra Ersanlı ile gazetemizin de yazarlarından Ragıp Zarakolu ve Öcalan ile Kandil arasında ‘aracılık yaptıkları’ gibi tuhaf bir gerekçe ile pek çok avukat eklenmişti. Dünden itibaren, Hürriyet gazetesinin ifadesi ile “KCK’’nın basın dalgası” ile birlikte de Kürtlerin haberlerini okudukları gazeteciler gözaltına alındı. Yani Kürt’ün vekili, belediye başkanı ve avukatlarının ardından, şimdi de gazetecileri gözaltında. Tüm bunlar da, Başbakan Erdoğan’ın Dersim katliamından ötürü devlet adına Dersimlilerden özür dilediği bir süreçte gerçekleşiyor.
Bu nasıl bir yalan, bu nasıl bir riya!
AKP’den hâlâ demokrasi bekleyen varsa ‘kına yaksın’ ya da, gözaltı furyası kendi kapısını da çalana kadar beklesin. Bu açıdan başka söyleyecek bir şey yok.
Türkiye’ de hukuk, bir süredir ‘özel davaların’ ve ‘özel operasyonların’ cenderesinde inim inim inliyor. Ahmet Şık ve Nedim Şener’i ‘Ergenekon torbasına’ koyan zihniyet, şimdi de Kürt gazetecileri ‘KCK sepetine’ doldurarak bir hukuk katliamına daha imza attı.
Düne kadar birlikte habercilik yaptığımız meslektaşlarımız, şimdi icat edilmiş bir suçun sanığı olarak gözaltındalar. Hükümet yetkililerinin, bu meslektaşlarımızın ‘gazetecilik faaliyetlerinden ötürü gözaltına alınmadıklarını’ söyleyeceklerini daha onlar söylemeden burada yazabiliriz. Bu açıdan bizi mahçup etmeyeceklerdir!
Şunu da rahatlıkla söyleyebiliriz ki, içinden geçtiğimiz süreç, askeri darbe süreçlerinden bile beter özellikler içeriyor. Bu tür gözaltı ve tutuklamalar askeri darbe dönemlerinde gerçekleştiğinde, AB ülkelerinde ve dünyanın pek çok ülkesinde antidemokratik uygulamalar olarak görülürdü. Bugün ise, seçimle iş başına gelmiş ve üç dönemdir devam eden iktidarı boyunca, yargıdan medyaya kadar uzanan geniş bir alanda hegemonyasını kurmuş olan bir Hükümet var. Uluslararası insan hakları kurumları ve basın örgütleri, bir süredir AKP Hükümeti’ni bir cezaya dönüşen uzun tutukluluk süreçleri gibi bir dizi konuda eleştirse de, hâlâ Türkiye’nin düne göre daha demokratik bir ülke olduğu gibi bir yanılgı söz konusu. İdam cezalarının uygulandığı darbe süreçlerinden çıkılmış olması ve askerlerin siyaset üzerindeki etkisinin kırılmış olması gibi faktörler, Türkiye’nin düne göre daha demokratik olduğu sanısını yaratıyor ve aydınların, gazetecilerin, milletvekillerinin cezaevlerinde tutulmaları bu tablonun içinde ‘sorunlu demokrasi’ uygulamaları olarak okunuyor. Hükümet, bu yanlış algıya da güvenerek, bir yandan Suriye lideri Esad’a sözde demokratikleşme yönünde basınç yapıyor, diğer yandan da, Türkiye’de muhalif avını peyder pey sürdürüyor.
Bu operasyonların nerede duracağını söylemek zor. Ancak şunu net olarak söyleyebiliriz ki, bu hukuksuzluğu ancak güçlü bir demokratik direnç durdurabilir.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et