Sonu olmayan film gibi!
Fotoğraf: Envato
Aynı filmi, her 24 Nisan’da bir kez izliyoruz. Eğer Fransa’da seçim oluyorsa aynı filmi bir yıl içinde iki kez izliyoruz.
Filmin baş oyuncuları, ABD ya da Fransa oluyor. Bu filmin “kötü adamı” ise Türkiye! Ama filmde Fransa ve Türkiye’nin en büyük patronları da rol alıyor; karşılıklı ticari çıkarların önemine dikkat çekiyorlar. Bu çevreler, Ermeni soykırımını kabul etmeyenlere ceza verilmesine ilişkin yasanın çıkarılmasının iki taraflı olarak milyarlarca avroluk zarar ortaya çıkacağı iddiası etrafında önlemeye çalışıyorlar. Özellikle de Türkiye’den çok Fransa’nın zarar göreceğine vurgu yapılıyor. Ermeni Diyasporası ise tersine, eğer bu yasa çıkmazsa, yasayı çıkarmayan partilere oylarını vermeyeceğini öne sürerek gerilime katılıyor. Meydanlara dökülen şoven milliyetçi güçler bayrak yakıp bayrak çekmelerle oyuna katılıyorlar. Ve elbette Türkiye “kadim kozlarını” “Tencere dibin kara, seninki benden kara” dercesine sahneye sürüyor: “Peki Amerika yerlileri katletmedi mi?”, “Peki Fransa, Cezayir’de, Ruanda’da öteki sömürgelerinde de vahşi işkenceler, soy kırıma varan katliamlar yapmadı mı?” diyerek, sanki her yıl yeniden “yeni duymuş” gibi sorularını gündeme getiriyor.
Sonra mı?
Film, sonunda bir sona varılmadan; ve yeniden kullanılmak üzere vizyondan kaldırılıyor.
Bu sefer gündem, Fransa’da devlet başkanı seçimleri nedeniyle Sarkozy yönetiminin Fransa’daki Ermeni Diyasporası’nın desteğin almak için Ermeni soykırımını tanımayanlara ceza verilmesini öngören bir tasarının parlamentodan geçirilme girişimleri.
Aslında yıllardır sürdürülen bu türden girişimler ve bu girişimler etrafındaki tartışmalardan biliyoruz ki, ne Fransa’nın Ermenilerin uğradığı zulüm ve katliam, Ermenilerin bir soykırıma uğrayıp uğramadığı umurundadır ne de Türkiye’yi yönetenlerin Fransa‘nın sömürgelerindeki işkence, şiddet ve toplu katliamlar umurundadır! İki ülkenin egemenleri de tamamen iç politikaya oynamakta; karşılığında hiç de bir fiyat ödemeden, halklar arasındaki düşmanlığı kışkırtarak iç kamuoyunun yedeklemeyi amaçlamaktadırlar.
Bu filmi yeniden sahnelerken yöneticileri, kimi argümanları yenilmeye bile ihtiyaç duymuyorlar.
Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu; “Eğer Fransa bu yasayı çıkarırsa, biz de Afrika’ya gider Cezayir’de Ruanda’da, öteki Fransa sömürgelerinde yapılan zulmü, katliamları sergileriz!” diyor. Ve tabii bunları söylerken o katliamların olduğu dönemlerde Türkiye’nin Fransa’yı desteklediğini, örneğin Cezayir’in BM’deki oylanmasında Türkiye’nin hayır oyu verdiğini unutarak!
Dahası ülkeler düzeyinde olduğu gibi tuzu kuru diyaspora, iki ülkedeki şoven milliyetçi odaklar ile Türkiye ve Fransa’nın büyük sermaye çevreleri arasında cereyan eden ve halkların yedeklenmeye çalışıldığı bu filmde; Ermeniler neredeyse hiç yoktur! Onların ne dediğini, ne yaşadığını, ne istediğini umursayan yoktur.
Tabii hükümetlerin şoven milliyetçi çevrelerin yarattığı Ermeni düşmanlığının rüzgarına kapılmayan vicdan sahibi, aklıyla düşünmeyi beceren Türk kökenli halkın da ne dediğini, ne düşündüğünü umursayan olmadığı gibi!
Öyle ki en özgür kürsü olduğu iddia edilen Meclis kürsüsünden bile “Ermeni soykırımı” tartışması yapmak AKP’li vekillerin çığlık çığlığa protestolarıyla engellenmektedir. Dün BDP Milletvekili Sırrı Sakık’ın konuya ilişkin konuşması böyle karşılanmıştır.
Yaşananlar apaçık göstermektedir ki; sorunun çözümü için Türkiye ve Ermenistan’ın konuşarak, kendi tarihleriyle yüzleşmeleri, bunu ABD’nin, Fransa’nın, elbette Türkiye’yi yönetenlerin de istismar ettiği bir sorun olmaktan çıkarmaları tek doğru yoldur. Ancak Ermenistan’ın ne yapacağı elbette Ermeni halkını ilgilendirir ama Türkiye’nin halkı, şoven güçlerin ve hükümetlerin yedeğine düşmeyerek, bölge ülkeleri arasındaki sorunların halklar arasındaki kardeşliği geliştirmeyi esas alan bir çerçevede davranması önemlidir. Aksi halde “tarihi belgeler”e dayanarak öyle de dense böyle de dense, halklar istismara açık olursa, şoven milliyetçi güçler hükümetler böyle “Altın yumurtlayan bir tavuğu” bırakmazlar. Bu yüzden de asıl olan halkların kardeşleşmesi doğrultusunda bir irade göstermesidir. Burada bunu sağlayabilecek olan Türkiye’nin demokrasi güçleridir ve ancak bu güçler, halkların kardeşliği ilkesine bağlılıklarını her koşulda sürdürebilirse, hükümetler ve milliyetçi odaklar için bu konu cazibesini yitirecek, sorunun çözüm için ileri adımlar atılması mümkün olabilecektir.
Peki yarın Fransa’daki oylamanın sonucu ne olur?
Oylama sonucu ne olursa olsun Fransa ve Türkiye arasındaki ticari ve diplomatik ilişkiler biraz yara alsa da esas olarak sürer. Türkiye Libya’da yine Fransa’nın çıkarları için, gerekirse ortak operasyonlar düzenler, Suriye’de Fransa’nın da isteği doğrultusunda girişimlerini sürdürür!
Ancak, şoven milliyetçi bir propagandayla, kin ve düşmanlığı körükleyen tutum sürecektir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00