22 Aralık 2011

Gerçeği kimin savunduğu da önemli!

Dün Paris, bir yandan AKP hükümeti ve ırkçı şoven çevrelerin organize ettiği göstericilerin öte yandan Türkiyeli patron örgütlerinin temsilcilerinin ve gazetecilerin işgali altındaydı adeta.
Muhabir düzeyinde haberler almayı kendilerine yakıştırmayan bir takım televizyon kanalları en üst düzeyde yöneticilerini Paris’e göndermişti. Yetmemiş onlar da dış politika uzmanlarıyla desteklenmişti! Sanırsınız ki, Fransız parlamentosunda onlar konuşup, Fransız parlamenterleri ikna edecekler!
Ama bu kadar üst düzeyde bir haberciler grubuyla devlet ve medyadan edinilmiş yüksek unvanların sahiplerinin tek tezi; “Soykırımı inkar edenlere ceza yasasıyla Fransa kendi devriminin en temel ilkesi olan ‘ifade özgürlüğünü’ ayaklar altına almaktadır!” iddiasıdır.
Evet Fransa böyle bir yasayı tamamen kendi iç politika gerekleri, Fransa’daki 550 bin Ermeninin oyunu Sarkozy’nin arkasında olması için çıkarmaktadır ve muhtemelen de daha önce olduğu gibi bu yasa senatodan geri dönecektir. Yani Sarkozy ve yönetimi Ermenilerin çektiği acıları bir kez daha istismar ederek kendi amaçlarına varmak istemektedir.
Ama bu gerçeği Türkiye söylediği zaman gerçek değerini kaybetmekte, bu iddiayı duyanları etkilemektedir.
Çünkü “gerçek” her zaman kim söylerse söylesin gerçek değildir. Gerçeği kimin söylediği de önemlidir. Bazen de kimin söylediği gerçeğin ne olduğundan daha önemlidir!
İşte Bugün tartışılan, Fransa’nın ifade özgürlüğünü ayaklar altına alan, “soykırımı reddedenlere ceza” yasası çıkarmaya kalkmasına gelen süreç, böyle, gerçeğin kimin söylediğinin de tartışması haline gelmiştir.
Türkiye’nin söylediklerinin gerçek ya da yanlış olmasının öneminin olmadığı bir duruma gelmesinin iki nedeni vardır. Bunlardan birincisi, Türkiye’nin 96 yıllık bir sorun olarak Ermeni soykırım tartışması karşısında hep inkar yolunu tutmuş, Ermenilere karşı düşmanca bir tutum almış olmasıdır. Dahası Ermenilere karşı düşmanca tutum Hrant Dink cinayeti gibi Ermeni aydınlarının katledilmesine, daha da önemlisi devletin bu cinayetin arkasındaki gerçeklerin ortaya çıkmaması için üstünü örtme faaliyetinin hala sürdüğünün herkesçe görülmüş olmasıdır. Bu ortamda “Ermeni Açılımı” girişiminin de tümüyle bir “manevra” olduğu da ortaya çıkmıştır. Öyle olunca, “arşivler açılsın”, “tarihçileri kimin haklı olduğuna karar versin!” gibi sureti haktan görünen açıklamalar da bütün inandırıcılığını yitirmiştir.
Türkiye’nin “Fransa bu yasa girişimiyle ifade özgürlüğünü yasaklıyor” tezine gelince, burada bunu söyleyenin kim olduğu önem kazanmaktadır.
Çünkü “ifade özgürlüğü” üstüne böyle yanık konuşmalar yapan AKP Hükümeti, basın ve siyasetteki “şoven, ırkçı, milliyetçi” odaklar; ifade özgürlüğünü savunmaktadır. Örneğin Türkiye’de tutuklu 72 gazeteciye son üç günde 46 gazetecinin göz altına alınması eklenmiştir. Öyle ki bu gazetecilerin çoğu da muhabir ve hükümete muhalif çizgide gazetecilik yapanlardır. Ve toplu olarak gözaltına alınmışlardır. 301. Madde hala yürürlüktedir ve “Ermeni soykırım vardır” demek hala suçtur.
“İfade özgürlüğü” karşısında bu kadar hoyrat, hak-hukuk tanımaz olan bir hükümetin ve onun yandaşlarının Fransa’ya ifade özgürlüğü dersi vermesi ya da Afrika’daki sömürgelerde soykırımlarla kendi yaptıklarını değiş tokuş etmesi karşısında hükmetin “ifade özgürülğıü“ savunusu ne kadar inandırıcı olabilir ki?
Türkiye, ifade özgürlüğüne az çok saygılı bir ülke olsaydı; Türkiye’nin tezi herkesin arkasında duracağı bir tez olabilirdi. Ancak bu tezin Türkiye tarafından öne sürülmesi tezin itibarını düşürmektedir.
“Dünya bizi duymuyor”, “Fransa’da milletvekilleri bizi duymazdan geliyor” yakınmalarının arkasındaki gerçek budur.
Kısacası Türkiye’yi böyle uluslararası planda aşağılanmış duruma getiren, öne sürdüğü en saygın gerçek ilan edilen “ifade özgürlüğü ihlali” iddiasının bile ciddiye alınmamasının arkasında Türkiye’yi yönetenlerin bugün hem Ermeniler ve Ermeni sorunu karşısında hem de ifade özgürlüğü karşısındaki aldığı tutumdur.
Eğer gerçekçi olacaksak Fransa’ya kızmak yerine; “Neden böyle oluyor?​” diye düşünmek ve ırkçılık, şoven milliyetçilik temelinde politikaların ülkeyi nereye sürüklediğini görmek gerekiyor.
Gerisi laftır!  

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

İktidarın mengenesi öfkeyi durduramıyor

Antep’te polis, mahkeme kararını tanımadı, ekmek mücadelesi veren işçilere müdahale etti. İşçi, siyasetçi, öğrenci, muhalif belediye, basın… Herkes mengenede! Cezaevinde olanların sayısı cezaevi kapasitesini 90 bin aştı. Buna rağmen hükümet daha çok insanı daha uzun süre cezaevinde tutacak yargı paketi hazırladı. Yine de tepki cezalandırılarak durdurulamıyor!

90 bin fazla: 301 bin 397 kapasiteli cezaevinde 392 bin 456 kişi kalıyor.

32 adet: 11 cezaevi yapımı sürüyor, 21 yeni cezaevi projesi hazır.

Yüzde 700: 2002’de 49 bin 512 olan mahpus sayısı yüzde 700 arttı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et