23 Aralık 2011 09:46

Postliberalizm ya da sermayenin faşizmi (7)

Postliberalizm ya da sermayenin faşizmi (7)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

I. Savaş’la emperyalistler arası pazar paylaşımın tamamlanmamış olmasının, ardından dünya ekonomisinde yaşanan gelişmelerin iktisadi faaliyetlerin sürdürülebilmesine set çekmesinin, bunun da üretim ve istihdamı hızla azaltıp, sonuç itibariyle de iktisadi kriz ortamını yarattığını ve 1929 Büyük Depresyonu’yla başlayan iktisadi kriz sürecinin ise faşizmin koşullarını beraberinde getirdiğini geçen hafta belirtmiştim.
Faşizm gerçeğinden hareket ederek; temelleri, yükselişi, hakimiyeti üzerinde uzun uzadıya duracak değilim. Ancak, ana hareket noktası olarak ele aldığım ve iktisadi kriz-milliyetçilik-savaş çevrimi ilişkisi içinde değerlendirme yapmam çerçevesinde faşizme ilişkin birkaç noktayı vurgulamakla yetineceğim.
Öncelikle şunun belirtilmesi gerekir ki, faşizm milliyetçilik temelinde devlet oluşumu, hesaplaşma ve yayılmacılık mantığına dayanır. Buradan hareketle, kapitalistler her zaman için faşizme kuşkuyla bakmalarına rağmen belirtmiş olduğum iktisadi gelişmeler kaçınılmaz bir biçimde faşizmin ipine sarılmalarını beraberinde getirmektedir. Bunun yanı sıra faşizmin finans kapitale saldırması, kapitalistlerin faşizme karşı duydukları güvensizliğin ya da kuşkunun bir diğer kaynağıdır.
Faşizmin özellikle de ülkedeki örgütlü işçi sınıfına yönelik imha planlarının da kapitalistlerin işine gelen bir durum olduğundan kuşku duyulmamalıdır. Bu hamle gerçekleştirildikten sonra beklenti, yabancı ülkelere doğru bir yayılma politikasının başlamasıdır. Bu hedefler veri iken, sermaye ve faşizm arasındaki iş birliği gelişir ve ittifaklar tesis edilir. Bu ise hakim sınıf oligarşisini beraberinde getiren bir gelişmedir. Bu sürecin birkaç ülkede kendini göstermesi ise emperyalistler arasında yeniden başlayacak ya da ele alınan çizgi çerçevesinde tamamlanmak istenecek bir paylaşım savaşının olmazsa olmaz unsurunu ortaya koyacaktır. Böyle de olmuştur ve sonuç itibariyle de, dünya yarım kalmış paylaşımın tamamlanması için 1939 yılında bir II. Savaş’a daha sürüklenmiştir.  
Yaşanan II. Savaş sonucunda da, dünya bir taraftan, yaklaşık 60 yıl sonra bir yeni dünya imparatoruna kavuşmuş (!) yani savaştan ABD tam da terminolojik anlamıyla tamamen uyumlu bir hegemonik devlet olarak boy göstermiş ve diğer taraftan da, dünya, ABD’nin yanı sıra bir diğer süper güç olan SSCB ekseninde paylaşıma tabi tutulmuştur.
Uzunca bir süredir ‘Gidişat Postliberalizm mi?​’ ve ‘Postliberalizm ya da Sermayenin Faşizmi’ başlıkları altında sürdürdüğüm ve de köşe yazısı olmaktan ziyade bir ‘Postliberalizm’ dosyası olarak adlandırabileceğim yazı dizisinin ana konusuna girişmemi sağlayacak temellerin sonuna gelmiş bulunuyorum.
Kapitalizmin bir dünya sistemi olarak kendisini kabul ettirmesiyle birlikte doğası gereği belli aralıklarla yaşadığı iktisadi krizler; sıklığına, yoğunluğuna, şiddetine ve derinliğine göre nihai olarak nokta savaşlar ya da dünyanın yeniden paylaşımı temeline dayanan ve milyonlarca insanın ölümünü beraberinde getiren emperyalistler arası savaşlara tanıklık etmiştir. Ancak, terminolojik anlatımıyla ABD’nin özellikle de 1970’li yılların ortalarından itibaren bir hegemonik güç olma özelliğinin giderek zayıflaması, baş edilmesi gereken iktisadi krizlerin sonlandırılmasında insanoğlunun karşılaşılacağı nihai sonun ne olacağını kestirmede zorlukları beraberinde getirmektedir. Hele de, emperyalistlerin her alanda sahip oldukları iktisadi, siyasi ve de askeri güçlerin, bu güçlerinin birini, bir kaçını ya da hepsini ileri sürerek dünya ölçeğinde hakimiyet kurma imkanları sınırlandıkça, insanoğlunun geleceğe ilişkin belirsizlikleri giderek daha da artmaktadır. Bu nedenle de, üç yıldır dünya ekonomisinin boğuşmakta olduğu iktisadi kötü gidişatın her alanda nasıl sonlanacağının kestirilmesi de giderek zorlaşmaktadır.
Selam ola.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa