Onlardan olmamak
Fotoğraf: Envato
Şimdi biz bugün Maraş’ı anıyoruz ya, 30 küsur yıl önce, o anın içindeyken mesele nasıl anlaşılıyor, nasıl yaşanıyordu acaba? Bugün ananlar, o gün de katliamla yakından ilgilenenler olduğundan onların anlatacak çok şeyleri var. Peki olayı evinde haber alan çoğunluk? 100 küsur kişi ölmüştü, herhalde kayıtsız kalmamışlardı ya, hem zaman ölümlere o kadar da duyarlı olunacak bir zaman olmayabilir, hem de o zamanın ve her zamanın sihirli saçmalığı “sağ-sol çatışması” belki de tatmin edici ve yanlış yönlendirici olmayı becerebilmişti.
Demek istiyorum ki, içinde yaşadığımız anın duyarsızlığından kurtulmanın yolu ne olmalı? Dün de gazetecileri aldılar. Sorguda birbirleriyle, milletvekilleriyle falan yaptıkları telefon görüşmelerini falan sordular ve sonunda 36’sını daha KCK’li ilan ettiler. Tutuklu gazeteci sayısının 100’ü geçtiği bir ülke olduğumuzun müjdesini verdiler. Meslektaşları ilgili, hani bu pek gazetelere, televizyonlara yansımıyor belki, malum nedenlerden. Ama kaşarlanmamış her gazetecinin bu saldırıya karşı duyarlı olduğunu düşünebiliriz pekala. Ya gazeteci olmayanlar olan bitenle ne kadar ilgili?
Ondan önce öğrencileri almışlardı. Kimsenin inanmadığı şeylerle suçluyorlar ama dünyanın en büyük suçunu işlemiş gibi büyük cezalar istiyorlardı. Onların da arkadaşları harekete geçti, arkadaşlarının özgür bırakılmasını istedi. Olmadı tersinden “onlar suçluysa bizi de alın” dedi. En çok kendi okullarında, sonra başka okullarda destek eylemleri yaptılar, yapıyorlar. Öğrenci olmayanlar bunu ne kadar dert ediyor?
Herkesin dert edecek çok şeyi var belki. İlk akla gelen bu. Hani “kendi derdine” düşmek bu kadar normalken, insandan “başkasının derdi” için endişe etmesini beklemek olacak iş değil sanki.
Korku imparatorluğu yaratma operasyonları her gün başka birilerini götürmekle sürüyorken, her gün sadece birkaç başkası buna itiraz ediyor olan bitene. Gazetecinin “arkadaşları”, öğrencinin “arkadaşları”, avukatların “arkadaşları”, profesörün “arkadaşları”... Dayanışmaktan daha güzel bir şey yok tabii. Bu kadar çok arkadaşlık görünce, ters bir şey olduğu geliyor akla, ister istemez.
Naziler aynı şeyi yaptığı sırada Alman papaz Martin Niemöller’e mal edilen o sözler akıldan çıkmıyor. Hani, “komünistler için geldiler, sesimi çıkarmadım çünkü komünist değildim” diye başlayan, - kaynağına göre değişerek - Yahudiler, sosyal demokratlar, sendikacılar için neden sesini çıkarmadığını aynı şekilde ifade eden o pişmanlık: “Çünkü onlardan değildim.”
Buna biraz da için için “Vardır bir suçu” inanışı dahil, biraz da “Öne çıkarsam beni de götürürler” korkusu. Ne olursa olsun, sıra bize, ya da hadi yanı başımızdaki birine gelmeden meselenin vehametini anlamak ve harekete geçmenin sırrı, bizi Nazi karanlığından kurtaracak.
Aradan zaman geçince taşların yerine oturması marifet değil. Daha doğrusu, biz henüz 70 küsur yıl öncesinin Dersim’iyle bile doğru dürüst hesaplaşılmamışken, sadece bir “özür” duyduğumuzda bile heyecanlanıyoruz ya, 12 Eylül’le yüzleşmenin yanına yaklaşılmamışken, mektup okurken dökülen gözyaşlarıyla umutlanıyoruz ya, daha geçmişi mahkum etmenin çok başındayız demektir. Devletin tavrı hala bir mücadelenin konusu ama biz kamuoyuna dönersek, Dersim’i 70 yıl önceki kadar çok alkışla karşılayan yoksa, bir katliam yaşandığını kabul edip ona üzülenlerin sayısı bugün daha çoksa, bu zamanla gelen bir sağduyu olmalı. Zamanla ve elbette mücadeleyle, bilenlerin, görenlerin tekrar tekrar anlatımlarıyla, artık gerçeğin saklanamaz hale gelmesiyle. 12 Eylül’ü, Ertuğrul Özkök’ün zırt pırt tekrarladığı gibi “Rahat bir nefes alma” günü olarak anlayanlar elbette vardır ama dünün yüzde 90 küsurluk anayasa plebisitine rağmen bugün 12 Eylül2ün ölümle, işkenceyle, yasaklarla özdeşleşmiş adı, ortada. 12 Eylül’le hesaplaşmak gerektiğini biliyoruz da, dahası, bugünün faşizmini yine bugün tanımak en anlamlısı.
Bugünün karanlığını, daha gün bitmeden, ucu arkadaşımıza dokunmamışken anlamlandırmak mesele. “Onlardan değildim” denecekse, kendileri gibi düşünmeyen herkesi içeri tıkanlardan yana olmamanın en güzeli olduğunu tekrar tekrar anlatmak.
- Androidler üç boyutta ne düşler? 06 Ekim 2017 01:00
- Yedi kişilik oyun 01 Eylül 2017 01:00
- Erkeklere gününü gösteren pehlivan 18 Ağustos 2017 01:02
- Etkili ama bilinmeyen bilim kurgu 28 Temmuz 2017 00:15
- Zombilere karşı iki tutum 21 Temmuz 2017 01:00
- Maymun nasıl maymun oldu? 14 Temmuz 2017 00:15
- Sürüden ayrılanı kamera kapar 07 Temmuz 2017 01:33
- Ey ruh, sen kimsin? 30 Haziran 2017 00:52
- Karanlık Çağ’da vampirlere karşı 08 Haziran 2017 23:52
- Genç Karl Marx: Bir başlangıç 19 Mayıs 2017 01:00
- Kaygı'yla gerçeği hatırlamak 12 Mayıs 2017 00:30
- Beyazlar Afrika'da neler çekmiş 05 Mayıs 2017 00:59