28 Aralık 2011

‘Biçilmemek’ için birleşmek!

Tarihler aralık 1914’ü gösteriyordu. 22 Aralık gibi de bir gündü. Osmanlı nezdinde Alman generali Moltke’nin özel bir ağırlığı vardı. Almanlar “Enverland” demekte sakınca görmemişlerdi Osmanlı “ülkesi”ne. Tahtta İdris Naim’in padişahı halife sultan vardı. Osmanlı “Mihver”e katılmıştı. Sarıkamış’ta “90 bin kişinin donarak can vermesi”ne yol açan büyük macerayı başlatan askeri harekatın kumandasında Enver ile birlikte‚Yavuz Zırhlısı’nın güvertesinde Otto von Feldmann duruyordu. Alman silahı ile Seyhülislam fetvası yan yanaydı! Karşı çıkan kim varsa “düşman”dı!
Şimdilerde, dış basında “Tayyipland” diye bir karikatürün yayımlandığından söz ediliyor. Bush yönetiminin “güvenilir adamlar” kategorisinde sayıp, ABD’deki Yahudi lobisinin-ki “dünyanın en önemli Yahudi diasporası”nı oluşturduğu söyleniyor-cesaret madalyasıyla ödüllendirdiği kişiler Türkiye’nin en etkili yöneticileri durumunda. Din “Uleması”nın siyasal iktidara dolaysız ortaklığında tüm bir ülke bir tür açık cezaevine çevrilmiş durumda. Sermayenin “Time”si, “dünyanın en etkili on adamından biri” sayıp bir de “kapak yaptı” Tayyip Erdoğan’ı. Obama’nın bayan dışişleri Bakanı Hilary Clinton, “Suriye işini Türkiye’ye bıraktık” dedi. Türkiye’yi “NATO’nun Cephe Ülkesi” ve bölgenin “büyük gücü”; T. Erdoğan’ı “en etkili adam” olarak övgüye boğanların sayısı hiç de az değil! T. Erdoğan yönetiminde toplanan, “Milli Güvenlik Kurulu”, “Ordunun harbe hazırlık durumunun değerlendirildiğini” açıkladı. Ortada, herhangi bir ülkeye karşı ilan edilmiş bir savaş durumu henüz yok. Ama “harbe hazırlık” var! Hatay bölgesinde Suriye muhalifi silahlı güçlerin kontrol altında eğitime tabi tutulduğu haberlerine yalanlama getirilmedi.Aksine, “Suriye’de yaşananlar bizim iç işimizdir!” dendi.
Amerika’nın Pensilvanya’daki “Ilımlı İslam İmamı”, “Beş bin de olsa, elli bin de olsa fitne defedilmeli, neden bu yapılmıyor” diye Kürt fetvası, “ Kızılbaş, Nusayri, dinsiz Tunceli Alevilerine çok dikkat edilsin. Bunlar ta Sivas’a kadar sorun çıkarırlar. Baştakiler niye bunu görmüyor, niye?​” diye Alevi ve Dersim fetvaları çıkardı. Savcı-polis ve hakimlerin yürüttüğü geniş kapsamlı sindirme harekatının “başbuğ”u Erdoğan’ın, “kadın da olsa, çocuk ta olsa…” sözlerinde, kapsamı az-çok anlaşılır toplu gözaltı ve tutuklamalar dahi tatmin etmiyordu. İdris Naim- İçişleri Bakanıdır- dahasını, en genişini, muhalif kim varsa hepsini zindanlara dolduracaklarını yandaşlara “muştulayarak”, harekatın ülke içine yönelik stratejisini bir kez daha açık etti(!) “Masum bir dernek veya masum bir kooperatifle karşı karşıya değiliz. Masum bir siyasi partiyle mücadele etmiyoruz” diyor, bay bakan ve devam ediyor: “Onların gerçek yüzlerini ortaya koyacağız. Masum olmadıklarını, illegal yapının yasal uzantısı olduklarını söyleyeceğiz” Akla, 1930’lar Almanya’sı geliyor bu kez. Nazi mangalarının ortalığı kasıp kavurduğu, cinayet çetelerinin “masum olmayan(!); yani faşizme, baskı, terör ve sindirme politikasına şu ya da bu biçimde karşı çıkan herkesi avlamaya çıktığı dönemi. “Bize bir şey yapmazlar, çünkü bizim bir şey yaptığımız yok ki!” diye düşünüp, avcı mangalarının Yahudileri, komünistleri, işçileri, sosyal demokratları, muhalif ve eleştirel yazılar yazanları, resim çizenleri, şarkı-türkü okuyanları ve diğerlerini avlamalarına bakarak, kendi hallerine “şükredenler”in henüz “dışarıda oldukları” günlerin öncesini. Meydanlarda ateşler yakıp kitap yığınlarını tutuşturdukları “arife günleri”ni!   
İdris Naim, “PKK demek, Apo demek, KCK demek, BDP demek...” diyor ve listeyi; listedekileri sıralamayı sürdürüyor; şöyle: “Terör örgütünün yürüttüğü çalışma sadece dağda, bayırda, şehirde, sokakta, arka sokaklarda haince pusu kurarak yaptığı saldırılardan ibaret değil. Bir başka ayağı daha var. Psikolojik terör, bilimsel terör var. Terörü besleyen arka bahçe var. Terör propagandası var. Masum, makul, haklı gösterme gayreti var. Bir kısmı bu yapıyı görmüyor, göremiyor. Yeterli bilgisi olmayabilir. Birileri de ciddi halde saptırma yaparak, kendine göre gerekçeler uydurarak makulleştirerek, teröre destek veriyor. Resim yaparak, tuvale yansıtarak, şiir yazarak, şiire yansıtıyor, günlük makale yazarak. Hızını alamıyor. Terörle mücadelede görev almış askeri ve polisi, sanatına çalışmasına konu yaparak demoralize etmeye çalışıyorlar. Terörle mücadele edenle bir şekilde mücadele ediliyor. Arka bahçe İstanbul’dur, İzmir’dir, Bursa’dır, Viyana’dır, Londra’dır, Washington’dur, üniversitede kürsüdür, dernektir, sivil toplum kuruluşudur. Oraya da sızmışlardır. Bakmışsınız kültür, eğitim derneği. Bakarsınız ’think tank’ kuruluşu. Dağdakiyle mücadele kolay. Ama arka bahçede ayrık otuyla ayrık otları birbirine karışıyor. Bir kısmı faydalı, bir kısmı zehirli”.
Hedef listesinden şüphesi olan bir daha, bir daha bakabilir. Makale yazan, resim yapan, şiir yazan, türkü söyleyen, karikatür çizen, kültür-eğitim derneği falan kuran, işkenceciyi, çocuk kurşunlayanı, hak isteyen işçinin, yoksulluğunu dile getiren emekçinin, ücretim-maaşım artsın, çalışma koşullardım düzeltilsin diyen memurun başına cop ve dipçik indiren polisi eleştiren; onların saldırılarını “konu yaparak demoralize eden” herkes Fethullah ile Naim ve Tayyip “rejimi”nin “düşmanı”dır! Muhaliftir yanı ve “cezasını çekecek”tir! Henüz “sırası gelmemiş”se, gelecektir! Her muhalif  “terörün arka bahçesi”nde yetişen bir tür zehirli ottur, çünkü Naim Bey’in kafasında. Tabi ki Fethullah Hocaefendi’nin fikri ve zikrinde de!
Veli Küçük, İbrahim Şahin, Muzaffer Tekin gibi ayağa düşmüş, teşhir olarak kontrgerillanın halk ve evlatlarına karşı sürdürdüğü yok etme operasyonlarına tepkinin büyümesine yol açan “dikkatsizler”i öne çıkarıp, kendisine muhalif herkesi “Ergenekoncu” ilanı ve damgasıyla cezaevlerine tıkayan AKP politikasında demokrasi arayan ve bulan; barış ve sorun çözümünü bekleyen kim varsa, açık-gizli; hepsinin suratının ortasına patlayan bu yumruklar, giderek şiddetlenecek, daha fazla öldürücü olacaktır. Kontracı Çiller’in “kurşun atan şerefli” katilleri, renk değiştirmiş elbiseleriyle mevzide, pusuda, her yerdedir. İdris Naim Bey açık etmiştir ki, Kürt sorunundan söz eden, işçi ve emekçinin sömürülmesi ve baskı altında tutulmasına karşı düşünceler taşıyan ve bunu açık eden, Alevi-Kızılbaş inancı ve öteki inanç grupları üzerindeki baskı ve yasakların son bulmasını isteyip Diyanet İşleri Başkanlığı yönetiminde devlet dininin dayatılmasına karşı çıkan kim varsa; Kürtlerin tam hak eşitliği yönünde fikir belirtmiş kim varsa; polis ve askerin; savcı ve yargıçların AKP yönetiminde sürdürdükleri sindirme politikalarına itiraz eden kim varsa, hepsi “zehirli ot”tur!
2011 yılı bitiminde devlet yönetimini elinde tutan gücün açık ettiği iç ve dış hedef ve politika belirsiz değil bu denli belirli ve açıktır. Bu politikaya karşı mücadele etmek isteyenler, daha net, daha cesur olmak; daha yaygın ve kitlesel güçlerin birleştirilmesi için çabalamak zorundadırlar. “Biçilmek” istemeyen, bu şiddet makinesinin durdurulması için çaba göstermek zorundadır. Mücadelenin daha da genişleyip güçleneceği bir yeni yıl olsun önümüzdeki dönem.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et