Siyaset mi, istihbarat sorunu mu?
Fotoğraf: Envato
Olan çok açıktır. Sınırdan kaçakçılık yapan 35 köylü Türkiye Cumhuriyeti devletinin savaş uçakları tarafından bombalanarak öldürülmüştür!
Başbakan çıkıyor; “Bu istihbaratı MİT verdi” diyenleri, “Bu bir katliamdır!” diyenlerle aynı torbaya koyup verip veriştiriyor. Sonra MİT’e bir açıklama yaptırıyor; “İstihbaratı MİT vermedi!” dedirtiyor.
Sanki herkes haksız, bir tek kendisi haklıymış gibi sağa sola tehdit savuruyor!
Aslına bakarsınız olayın vahameti bakımından istihbaratı kimin verdiği o kadar da önemli değil. Belki, bu sorunun önemi istihbaratı veren ve alan arasındaki ilişkideki sorunlar bakımından önemli olabilir (*) ama asıl önemli olan, 35 genç köylünün (ki bunların bir bölümünün “kurs parası” için kaçakçılık yapmak zorunda kalan lise öğrencileri olduğu belirtiliyor) katledilmesinin nedeni üstünde durulmasıdır. Oysa ne hükümet ne de basın bu katliamın kendisini ve bu katliama yol açan politikaları sorguluyor, tersine istihbaratı kimin verdiğini (*) öne çıkarıyorlar. Hal böyle olunca, “komplocu ruhun yarattığı” komplo teorileri de birbirini izliyor. Örneğin bu katliamı PKK içindeki çift taraflı çalışan istihbaratçılara, Ergenekon’la bağlantılı koruculara, hükümetle Barzani’nin arasındaki dostça ilişkileri bozmak isteyen güçlere bağlayandan, hatta hepsini birden bir komplo teorisine sığdıranlardan geçilmiyor.
Aslına bakılırsa, bu katliamda istihbaratı kim vermiş olursa olusun, kim hangi ilişkiler içinde bu katliamı teşvik ederse etsin katliamın halk, kamuoyu karşısındaki sorumlusu ülkeyi yöneten AKP Hükümetidir. Çünkü bu olay, bir kaçakçı grubun katledilmesi değil, bölgede uzunca bir zamandan beri izlenen siyasetin devamıdır ve pratikte de bu olay hükümetin bölgede sürdürdüğü operasyonların bir parçasıdır.
Çünkü vatandaş ne istihbaratçıyı ne pilotlara “vur emrini” veren komutan silsilesini, ne bombayı sivil kişilerin üstüne atan F-16 savaş uçaklarının pilotlarını tanır. Vatandaş, “Al bu ülkeyi yönet!” diye oy verdiği hükümeti, onun başbakanını, bakanlarını, Meclisteki AKP çoğunluğunu tanır!
Bu yüzden de “istihbaratı o mu verdi bu mu?”, ”Ordu içindeki Ergenekoncular mı yaptı yoksa PKK içinden saptırma mı yapıldı?”, “Barzani ile Türkiye’nin ilişkilerini bozmak isteyenlerin bu işte rolü var mıdır yok mu?” tartışmaları, komplo teorileri zeminli spekülasyonlar, sadece gerçek suçluların ve hükümetin sorumluluğunun üstünü örtme amaçlıdır.
Gerçek, bölgede oluşmuş olan siyasi konsepte, bir zamandan beri silahların yön veriyor olmasıdır ve bu konsept böyle olduğu sürece de bazen köylülerin “yanlışlıkla katledilmesi”, bazen yanlışlıkla düşen bombaların yol açtığı trajik gelişmeler, bazen “dost ateşi” katliamları, bazen de askerlerin açıklanamayacak biçimde birbirini vurması (en son Hakkari’de olduğu gibi) kaçınılmaz olacaktır.
Bu yüzden bu katliamlara karşı çıkanların samimiyet kriteri, bugün Kürt sorununu çözmek için hükümetin girdiği yolun çıkmaz bir yol olduğunu görmeleri, buna göre bir tutum almalarıdır. Yoksa bugün olduğu gibi “Evet, 35 kişinin öldürülmesi kabul edilemezdir. Bu bir katliamdır!” dedikten sonra, “istihbarat zaafı”, “kazara olan bir facia”, “PKK de o yolu kullanmasaydı?” gibi gerekçelerle dönüp katliamı ve sorumlularını gizlemeye yönelik tutumlar, sadece benzer olaylara ve daha vahimlerine de çanak tutmak anlamına gelir. Hiç olmazsa son çeyrek yüz yıldır bu bölgede olup bitenler bunu açıkça gösteriyor.
(*) Burada elbette, istihbaratı kimin verdiği önemsizdir denmek istenmiyor. Sadece sorunun, hele bugün, esasının bu olmadığı söyleniyor. Hükmet, son iki yıldan beri, “istihbarat karışıklıklarını önlemek için Terörle Mücadele Müsteşarlığı oluşturdu. Ama öyle anlaşılıyor ki, bu müsteşarlık da dertlerine çare olmamış. Çünkü sorun müsteşarlık sorunu değil. Dahası, “İstihbaratı MİT vermemiş!” diyen hükümet, bu istihbaratı kimin verdiğini de bilmektedir. Dolayısıyla MİT ve Hükümet ya istihbaratı vereni açıklamak istememekte, (çünkü böyle bir açıklamanı kendilerini zora sokacağını düşünmekte) ya da daha vahimi, istihbaratı kimin verdiğini bilmeyecek durumdadırlar. Herhalde biricisidir ve bu açıdan da istihbaratı kimin verdiği de önemlidir elbette. Ama istihbarat tartışmasını katliamın sorumluluğunu hükümetin sorumluluğu olmaktan çıkarıp; istihbaratı veren alan arasındaki bir soruna indirgemek elbette ki kabul edilemezidir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00