02 Ocak 2012 09:56

İnsanlık ne yana düşer usta

İnsanlık ne yana düşer usta

Fotoğraf: Envato

Paylaş

28 Aralıkta Şırnak Uludere’de 35 yurttaşımız askeri uçaklarla bombalanarak öldürüldü. En büyükleri 28 yaşında olan gençlerin ceset görüntüleri İnternet’te yayınlandığında acı vericiydi, ürkünçtü, korkunçtu. İnsanlık adına utançtı. Ama İnternet’i, sosyal paylaşım ağlarını saymazsak yazılı ve görsel medyanın tutumu daha da utanç vericiydi. Haberi okurlarına izleyicilerine geç iletmeleri bir yana, devlet ve iktidar sözcülüğünden kurtulamamış olmaları da bir başka ayıplarıydı. Gazetecinin öncelikli görevinin halka çabuk, doğru ve yansız bilgi akışı sağlamak olduğunu ana akım medyada çalışan meslektaşlarımızın unuttuğunu sanmak safdillik olur. O halde 12 saati bulan bu kasıtlı gecikmede halkı bilgilendirmeme ayıbında, devlet ve iktidar baskısının gazeteciler üzerinde yarattığı korkuyu, baskıyı dikkate alacağız. Nicedir uygulanan haber karartmayı, oto sansürü düşüneceğiz. Zaten olay sonrası yayınlanan kimi haber ve yorumlar da haklılığımızın bir kanıtı. Onlar Kürt çocukları tamam. Kaçakçılık yapıyorlar o da tamam. Peki bu çocuklar Türkiye Cumhuriyetinin evlatları değil mi? Onları koruyup kollamak devletin, iktidarların görevi değil mi? Hayvancılığın, toprak işlemenin yok edildiği bölgede yoksullukla pençeleşen insanları sınır kaçakçılığı yapıyorlar diye suçlayabilir misiniz?
Yeni bir yıla yeni umutların taşınmasının beklendiği günlerde şimdi insan değerinin hiçe indirgendiği, gergin bir dönem yaşıyoruz. En çok da medya eliyle. 35 canın katliam haberlerini yılbaşı öncesi görmezden gelmeye başladılar. Hem gazetelerde hem ekranlarda. Sayfalar yılbaşı magazinine, televizyon ekranları çalgılı gazino havasına dönüşüverdi. Neyse ki yozlaşan, sahibinin sesi haline gelerek dibe vurmaya başlayan medyamızda hâlâ gazeteciliğin onurunu koruyan meslektaşlarımız vardı. Şimdiye dek insan odaklı yazı ve haberleri ile, evrensel meslek ilkeleri çerçevesinde örnek duruşları ile gazeteciliklerini cesurca sürdüren meslektaşları ayrı bir yere koymak, iyi ki varsınız demek gerekir. Örneğin 1 Ocak Günü Milliyette Nuray Mert’in “Yas tutmayı bilmeyenler” başlıklı yazısı kimilerinin suratına şamar gibi iniyordu. Yazı toplumun büyük bir kesiminin ne denli duyarsızlaştırıldığının da bir göstergesiydi. Yıldırım Türker’in aynı gün Radikaldeki “Şao” yazısını da okumanızı öneririm. Şao’yu yanında katırı ile gösteren fotoğrafa da dikkatle bakın. Şao’nun gözlerindeki saf çocuksu ifade ile yazı daha bir bütünleşecek. Sahi ‘Şao’nun ederi bir katırın değeri kadar var mıdır sizce? BDP Milletvekili Ayla Akat’ın Hasan Cemale gönderdiği mektubu da okuyun derim. 1 Ocak Pazar günkü köşesine tam metnini koymuş Hasan Cemal. İyi de etmiş. Bu topraklarda Kürt olmanın, anne olmanın, ölümlere alıştırılmanın zorlukları üzerine kafa yormanıza yardımcı olur. Umur Talu’nun, Ali Bayramoğlu’nun, Semih İdiz’in ve Uludere katliamı üzerine kalem oynatan adlarından söz edemediğim öteki vicdanlı, yürekli gerçek gazetecilerin yazdıklarını da bulup okuyun. Ve rahat bir soluk alın. Dibe batıyor dediğimiz medyada böylesine onurlu duruşlar sürdükçe gelecek umudu da sürüyor demektir. Sosyalist basın ise zaten elinden geleni yapma gayreti içinde. Nicedir savaşın, şiddetin, nefretin değil barışın dilinin konuşulmasını istiyorlar. Yayınlarını bu çerçevede sürdürüyorlar. Doğuda, güneydoğuda varsıllarla yoksullar arasında giderek açılan uçuruma dikkat çekiyorlar. Ne yazık ki tüm bu çabalar azınlıkta kalıyor. Ana akım medyanın iktidar, sermaye sarmalında sıkışmış devasa gücünün yanında esamisi okunmuyor. Halkın bilgi edinme hakkı da magazin, popüler kültür ve gündem yaratma uzmanları tarafından yok ediliyor. Peki halk gerçekleri öğrenmek istiyor mu? Belki de asıl soru ve asıl sorun da bu.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa