2012'ye girerken-1

2011 aralık ayının 29’unda bu köşede yayımlanan makalenin başlığı ‘Biçilmemek’ için Birleşmek idi. Makalede önümüzdeki dönemin “çetin geçeceği”nin olgusal dayanaklarından söz ediliyordu. O makale henüz okur tarafından okunmadan önceki gece, devletin hava kuvvetleri, F-16 bombardıman uçaklarıyla 14-20 yaşlarında 36 Kürt gencini katletti. 2012’ye iki kalmıştı ki, hükümetin, “Güvenlik koordinasyonundaki boşluklar tamamlandı, artık tüm operasyonlar tek merkezden, hükümete bağlı olarak, hükümetin denetimi ve koordinasyonunda yürütülecek” diye övünüp, devletin tüm kademelerini ele geçirmesinin rantını topladığı bir zamanda, gerçekleşti bu kitlesel katliam! Hükümet sözcüleriyle Genelkurmaydan yapılan açıklamaların ortak özelliği, savaş uçaklarının kullanıldığı bombardımanın devletin Kürt politikasının ürünü olduğunu gizlemeyi esas almasıydı. Fethullahçı H. Çelik ile, komşulara karşı genişleme stratejisini ABD’nin kucağında sürdürmeyi “derin strateji” sayan Davutoğlu, “Sakın ola ki olayı kasıtlı saymayın”, “Bu istisnai olay”dır (!) derken, Genelkurmay, “PKK oraları çok kullanıyordu, istihbarat geldi, hareketlenme vardı” “gerekçe”sine sığınarak tepkilerin dozunu düşürmeye çalıştı. Katliam “operasyon kazası” olarak hafifletilmek istendi. Bu mantığa göre, katledilenler PKK’li olsaydı, tüm bir şovenler kitlesi “oh oldu!” naralarıyla zafer kutlamasına girişeceklerdi. Hüseyin Çelik’in “Hantepe baskını” yuvarlaması bundandı. İdris Naim’in yayımladığı talimat, muhalif kim varsa, yok edilmesine yönelikti. Fethullah Hoca efendi namlı tarikat-cemaat holdinginin patronu “zehirli otlar”ın temizlenmesine fetva çıkarmıştı. “Nokta”yı Erdoğan koydu: “Terör olmasa bu acılar yaşanmayacağına göre,… ülkesini korumak için mücadele eden güvenlik güçlerini suçlamak” tı suç ve suçlu olan! Ve suçluluk duygusunun baskın tavrıyla suçlayıcı kürsüsünde esip-gürleyerek katliama karşı çıkanları, küfür ve hakaretin en ağırıyla bir kez daha hedefe koydu: “Bunlar vicdanlarını yitirmişler. Irkçılık ve faşizm, iblisin yani şeytanın açtığı bir yoldur. Cenazeleri bile Türk-Kürt diye ayıranlar işte iblisin yolunda, şeytanın izinde yürüyenlerdir.”
Görünen şudur: ‘yeni yıl’a, ekonomik-sosyal ve siyasal askeri alanda büyük gerilimleri kaçınılmazlaştıran gelişmelerle girilmiştir. Henüz “çocuk yaştaki” Kürt gençlerinin topluca katledilmesini sağlayan hava bombardımanı, Kürtlere ve Kürtlerin ulusal tam hak eşitliği isteklerine karşı izlenen devlet-hükümet politikası kapsamında gerçekleştirilmiştir. Bu politika devam ettiği sürece, “Bölücü terör örgütünün eylemleri” gerekçesine bağlanarak bu türden saldırılar ve katliamlar gündeme gelebilecektir. Şoven ayrımcı ve “Tek millet”çi politika bunu kaçınılmazlaştıracaktır. Bombardımanı gerçekleştiren silahlı kuvvetler adına Genelkurmayın yaptığı, “cephane taşıyor olabilme”(!) ihtimali sorun çözülmediği sürece, her zaman mümkündür ve bu da benzer gerekçeli saldırı ve katliamların “PKK’li olabilirlerdi” gerekçesi üzerinden “meşru” gösterilmeye çalışılacağının ilanıdır. Milyonlarca Kürt’ün desteklediği ve varlığı ve eyleminde taleplerinin seslendirilmesini gördüğü bir örgüte karşı sürdürülen savaşın “bomba, terör, eylem, sınırdan sızma girişimi” türünden gerekçesinin de bolca olacağını anlamamak, bilmemek, görmemek için aptal olmak gerekir. Bay İdris Naim’in “listesi” azımsanmaya gelmeyecek kadar geniş ve zengindir! Erdoğan’ın açıklamaları ise, “bardağı taşıran” türdendir; ırkçı-gerici ve faşist politikaların günümüzdeki en kararlı temsilcileri, ayrımcılığın ve şoven milliyetçiliğin en arsız savunucuları başkalarını ırkçılık ve faşizm ile suçlayarak cinayet politikalarının hedefine koymaya devam edeceklerdir.
Devlet-hükümet sözcülerince yapılan açıklamalar ile, Taha Akyol türünden tescilli sağcıların söylediklerine bakılırsa, bu katliamın “Kürt sorunuyla bağlantılandırılması”, olayı “saptırmak” olacaktır! Ama, gerçek yine bu açıklamalarda gizlenemeyecek kadar inatla dile gelmektedir. “Ya cephane taşıyan militan olsalardı!”
Bu politika ve tutum, Kürtleri, “Artık sizinle yaşamanın olanağı kalmadı, bize birlikte ve fakat haklarımıza da eksiksiz sahip olarak yaşama olanağı bırakmıyorsunuz, kitlesel yok etmelerle, zindanlarınıza doldurmalarla sindirmeye, yok etmeye çalışıyorsunuz. Buna boyun eğmeyeceğiz!” diyerek topyekün ayağa kalkmaya yönelten-zorlayan bir politikadır. Erdoğan-Fethullah cephesinin ordu-polis-savcı-hakim ve zindancı ittifakıyla dayattığı politika bu duygu, düşünce ve eylemi dayatmaktadır. Kürtlere katliam, suskunluk ve tabi olmayı dayatan bu politika, reddeden ve özgürlük-eşitlik isteyen karşı tutum ve politikayla çatışması içinde, katliamları gündeme getirmektedir. Devam, daha büyük acıların yaşanması anlamına gelecektir. Tüm emekçilerin; Türk ulusundan olanlar başta olmak üzere ileri işçi ve ilerici aydınlar kitlesinin bu gerçek olasılığı görerek sürdürülen katliamcı-ayrımcı sindirmeyi esas alan devlet-hükümet politikasına karşı daha güçlü tepkilerin örgütlenmesi için harekete geçmeleri zorunludur. Bu, ülkesine, halkına karşı sorumluluk duygusuna sahip her insanın da sorumluluğudur. Kürt çocuklarının topluca ve bombardıman uçakları kullanılarak katledilmesi dahil Kürtlere baskı politikasını sürdüren devletin goygoyculuğunu yapıp, ardından da, “Bu hadiseyi‚ ikinci 33 kurşun olayı” ‘veya‚ aleni katliam’ diye nitelemek hem gerçek dışıdır, hem kışkırtıcıdır. İnsani bir dram üzerine siyasi tahrikçilik yapmaktan sakınılmalıdır” (T.Akyol) diye ahkam kesmek ise, siyasi tahrikçiliğin, ilhak ve ulusal inkarcılığın, şoven milliyetçiliğin ve katliamcılığı desteklemenin daniskasıdır.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et