Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
Reklamları Kapat
DİĞER YAZILARI

Merkez Bankasının eski başkanlarından biri; -Türkiye’deki enflasyondan bahsederken- “Elimizde dolar basma yetkisi olsa ABD’yi bir haftada batırırız” demişti. Doğru söylemişti. Fakat şimdilik böyle bir yetkimiz yok ve ABD’yi değil ancak kendi kendimizi batırabilecek güçteyiz.
Bildiğiniz gibi Türkiye’de Merkez Bankası 2006 yılı başından itibaren “Açık Enflasyon Hedeflemesi” uyguluyor. Yani, enflasyonun yıl sonu alacağı değeri tahmin edip tüm para politikası araçlarını (reeskont oranı, açık piyasa işlemleri, para arzı v.b.) tahmin ettiği ya da hedeflediği enflasyon oranını gerçekleştirecek şekilde kullanıyor. Açık Enflasyon Hedeflemesinin gereği olarak yılsonunda hedeften sapma olursa bunun hesabını da vermek durumunda. Merkez Bankası şimdiye kadar para politikası araçlarını kullanma konusunda oldukça cüretkâr olmakla birlikte hemen hemen hiçbir yıl hedeflediği enflasyon oranını tutturamamış olsa da hesap ödemeye yanaşmıyor. Sadece belli açıklamalar yapıyor. Bu açıklamalarda genellikle hükümete ve uluslararası risklere top atıp gelecek yıl için de pembe tablolar çiziyor.
İşte bu “hesaplaşma”lardan birini geçtiğimiz hafta, Merkez Bankası başkanı Erdem Başçı yaptı. Bir yandan küresel risklere değinip öte yandan da güven aşıladı! Güven aşılamak ne demek, resmen işi maça çevirdi: “2012’de TL doları yenecek”! “Göreceksiniz TL değer kazanacak” gibi duygu yüklü bazı cümlelerle de konuşmasını tamamladı.
Uyarmamış olmayalım: Şimdiye kadar ekonomiyle ilgili kim “korkmayın”, “şahlanıyoruz” benzeri laflar ettiyse tam tersi oldu! Elbette şahlananlar da olur bu dönemlerde ama ekonominin geneli yerle bir olur.
Cari açık -tüm teşviklere/peşkeşlere rağmen- azalacak gibi durmuyor. Bunun gerisinde hem üretimin yabancı girdiye bağımlılığı var ama hem de enerji bağımlılığı var. Aylarca önce söylediğimiz üçüncü paylaşım savaşı yaklaştıkça, petrol başta olmak üzere enerji kaynaklarının tamamının fiyatlarında ani artış olasılığı artıyor. Kimi senaryoya göre 2012 yılı içerisinde enerji fiyatlarında yüzde 60’a varan artışlar mümkün gözüküyor. Bu ülkedeki sanayi üretiminin yarı yarıya durması anlamına gelir.
Merkez Bankasının elindeki döviz rezervlerinin hızla eriyor olması ise olası bir enerji darboğazının ülke için içinden çıkılmaz bir yıkıma dönüşebileceğini gösteriyor. Çok benzerini Türkiye 70’lerin ikinci yarısında yaşadı.
Öte yandan enflasyonun yıllık bazda çift haneli oranlara ulaşması psikolojik eşiğin de artış yönünde kırıldığını gösteriyor. Elbette Merkez Bankası tarafından hesaplanan enflasyon oranı oldukça genel bir hesaba dayanmaktadır. TÜİK’in fiyat artışlarını gözlemlediği mal sepetindeki ağırlıklı tüketim ortalamalarını gelir gruplarına göre farklılaştırdığımızda özellikle alt gelir grubunda yer alanlar için enflasyonun çoktan yüzde 25’leri geçtiğini görürüz. Bu hesaba kişisel enflasyon deniyor ama biz de bu kavram tanıtılmıyor/kullanılmıyor.
Öyle ya; kaç merkez kaç!
Nasıl olsa, “dün dündür, bugün bugündür”, “borç yiğidin kamçısıdır” diyen siyaset “büyüklerimiz” varken sana kim dokunur.
Diyelim ki, 1 ABD doları olsun 3 TL ne gam! Küresel riskler var nasıl olsa! Ucundan bize de dokundu der kaçarız.
Faizler tavan yapsın! Olsun, tüketimi kısıyoruz “kontrollü o kontrollü” der kaçarız.
Cari açık azalacağına katlanarak artsın! “O da sivilcemiz olsun” der kaçarız.
Kaç Merkez kaç…

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et