Özgürce çalışan gazeteci olmak için!
Fotoğraf: Envato
Dün 10 Ocak’tı. Çalışan Gazeteciler Günü’ydü.
Dün, dünyanın pek çok ülkesinde gazeteciler; bugünü bir yandan basın özgürlüğünün genişletilmesi ve haber alıp vermenin önündeki engellerin kaldırılmasından gazetecilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesine taleplerini dile getirerek bir yanıyla hiç olmazsa böyle dayanışmayı, mücadeleyi anımsatan bir günleri olmasını vesile ederek kutlamalar yaptılar.
Türkiye’de ise çoktan beri olduğu gibi, bu yıl da TGS, TGC, ÇGD başta olmak üzere basın örgütleri ve gazeteciliği, gerçeklerin üstündeki örtüyü açan, halkın aydınlatılmasına katkı yapan bir meslek olarak gören gazeteciler, bu ortak günlerini kutlayacak bir bahane bile bulamadılar!
Çünkü Türkiye basını tarihinin en karanlık dönemini yaşıyor. Çünkü Türkiye’nin karanlık basın tarihinde bile 97 gazetecinin tutuklu olduğu, bir kalemde 38 gazetecinin tutuklanıp cezaevine konduğu bir dönem olmadı. Ve basın bunca baskı altına alınmasına karşın, ülkeyi yönetenler, bunların basını baskı altına almak olmadığını ve tutuklananların gazeteci olmadığını iddia etmektedir.
Tutuklu gazetecileri yetkililer, savcılar, mahkemeler değil ama bu konuda otorite olan gazeteci örgütleri gazeteci olarak görmekte, onlara yöneltilen suçlamaların da gazetecilik fiilleriyle ilgili olduğunu her vesileyle yinelemektedirler.
Dün gazetemizin eki olarak da yayımlanan “Tutuklu Gazete”de kendilerine yönelik suçlamalara yanıt verdiler.
Ülkeyi yönetenler içinde de ülkeye yeni bir anayasa hazırlamak üzere görevlendiren komisyonun başkanı olan, Meclis Başkanı Cemil Çiçek, “Çalışan Gazeteciler Günü” dolayısıyla gazetecilerin kutlamadığı “günlerini” kutladı! Ama aynı Cemil Çiçek, Norveç Başbakanı’nın tutuklu gazetecilerle ilgili endişelerine karşı da şunları söyledi: “Şu an cezaevlerinde, gazetecilik mesleğini icra etmekten dolayı tutuklu bulunanlar sanıldığı gibi değildir. Bir kısmının yaptığı iş gazetecilik gibi gözükse de terör örgütüne üye olmak, evrakta sahtecilikten tutun, sade insanların bile işlemesi yasak olan fiillerden dolayı kalmaktadır. ... Çünkü bunlar, çok iyi bildiğim ve en çok uğraştığım konulardır. Bu konuların biraz uzmanı sayılırım.”
Norveç Başbakanı da herhalde bu açıklamadan sonra, Türkiye’de basının ne kadar özgür, mahkemelerin ne kadar bağımsız çalıştığını ve AKP ve arkasındaki güçlerin Türkiye için nasıl bir anayasa hazırlamaya çalıştıklarını anlamıştır!
Söz tutuklamadan açılmışken, bugüne kadar keyfi tutuklama kampanyası sürdürenlere, gazetecilerin toplu tutuklamalar karşısında; “Yargı ne yapıyorsa doğru yapıyordur!” çizgisinde ısrar eden Başbakan Erdoğan, Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un ”terör örgütü kurmak ve yönetmek”ten tutuklanmasından sonra şöyle konuştu: “Yasal süreç başlamış vaziyette. Değerlendirmeye girmem uygun olmaz. Ancak iki yıl beraber çalıştığımız mesai arkadaşımdır ve burada tutuklanma yoluyla değil de tutuksuz yargılanma bizim her zamanki arzumuzdur. Bunun da süratle neticelenmesi şahsımın ve partimin arzusudur.”
Bu açıklamaya bakarak, “Açıklamadaki, ‘tutuksuz yargılama bizim her zamanki arzumuzdur’ sözü gazeteciler, Kürt siyasetçiler, yerel yöneticiler, sendikacılar, emniyetin, savcılıkların hazırladığı listelerle yapılan tutuklamalar için de geçerli midir?” sorusu gündeme gelmektedir.
Nitekim dünden beri, AKP’ye yakın duran kimi gazeteciler tarafından tartışma, Başbakanın bir süreden beri bu tür tutuklamalara karşı olduğu, “koalisyonun” bir kanadını oluşturan cemaatle yakın görüş içindeki kesimin bunda ısrar ettiği biçiminde sürdürülmektedir.
Ancak bunlar bir spekülasyondan ibarettir. Çünkü hükümetin bir zamandan beri girdiği, toplumu emniyet, savcılar ve mahkemelerin oluşturduğu baskıyla hizaya getirme stratejisinden döndüğüne dair bir belirti yoktur ortada. Önceki gün Başbakanın söylediklerinin Norveç Başbakanının “endişelerini giderme” ve Genelkurmay eski başkanına sahip çıkma amaçlı olduğunu söylemek daha gerçekçidir. Bu çerçevede yapılan “Biz zaten tutuklanmadan yargılamaların sürmesi yanlısıyız” içerikli açıklamalar ise ”kendi yakınlarına özel uygulama yapılması isteniyor denmesin” amaçlı görünmektedir.
Kısacası “Çalışan Gazeteciler Günü”nde “tutuklu gazetecilere” (diğer siyasi tutuklularla birlikte) daha çok direnç ve mücadeleden başka özgürlük ve demokrasi için bir umut olmadığını söylemek durumundayız.
Özgürce çalışan gazeteci olmak için de tek yol bu.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00