‘Sabrın sınırını’ merak mı?
Fotoğraf: Envato
“KCK davası” adı altında sürdürülen davalar, pek çok ilde devam ettiriliyor. Ancak bu davaların çoğunda insanlar, kendi dillerinde savunma yapmak istedikleri için savunmaları engelleniyor. Ha bire ertelenen davalarda yargıçlar, “anlaşılmayan bir dilde konuşmak istedi” gerekçesi arkasında savunma hakkını ortadan kaldırarak, davaları kendi kendilerine sürdürüyorlar. Ve inatla mahkemeler, “hiç kimseyi tahliye etmemeyi” bir ilkeye dönüştürmüş görünüyorlar.
Yetmiyor, her gün bir başka vesileyle yeni “KCK operasyonları” yapılıyor, yeni gözaltılar, tutuklamalar yaşanıyor.
Yetmiyor, sivil ve çocuk yaştaki kişiler savaş uçaklarının kullanıldığı saldırıların kurbanı ediliyor. BDP’nin en masum girişimleri bile polis barikatı, olmazsa gazlı coplu saldırıların hedefi yapılarak, partinin siyasi faaliyetleri fiilen engelleniyor. Başbakan, İçişleri Bakanı, öteki AKP Hükümetinin önde gelenleri BDP’yi “suç örgütü” ilan edip her gün savcılıklara şikayet ediyorlar. Sonra da dönüp, “Biz parti kapatılmasına karşıyız. İlkesel olarak partilerin serbestçe faaliyet göstermesinden yanayız!” diye konuşuyorlar.
Yapılanlara bakınca, “Bunlar sanki Kürtlerin sabrının sınırını merak ediyor!” diyor insan. Çünkü, bu yapılanlar, “sabrın sınırını merak” olmadan anlaşılır değildir. Ya da “Bunlar, kopup gitsinler. Böylece dava da bitsin!” denmek isteniyor.
Başka bir açıklaması olabilir mi bu kadar zorlamanın!
Hele dün yapılan “KCK operasyonu”nun kapsamı dikkate alındığında, “sabrın sınırını zorlamayı” işe katmadan akıl ve vicdan çerçevesinde kalarak bir yanıt vermek çok zor.
İstanbul, Ankara, Diyarbakır başta olmak üzere dün, 16 ilde “KCK operasyonu” yapıldı.
Dün olanları bugün haber sayfalarımızda bulacaksınız elbette. Ama buradan söylenenlerin anlaşılması bakımından dünkü operasyonun kapsamına kısaca da olsa bakmakta yarar olacaktır.
Dün; birçok BDP İl ve ilçe başkanlıkları, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin bazı binaları, KESK Genel Merkezi, bazı illerde Eğitim Sen’in ve SES’in şube binaları, İnsan Hakları Derneği binaları, bazı kültür merkezleri, Kürdi Der’in adresleri, yanı sıra çok sayıda BDP yöneticisinin evi de basıldı. Bu aramalarda, BDP MYK üyesi Tuncer Bakırhan, eski BDP’li vekil Fatma Kurtalan ve DİHA muhabiri Murat Çiftçi’nin de aralarında olduğu 25 kişinin gözaltına alındığı (dün öğle saatlerine kadar) belirtiliyor.
Yine bu aramalar kapsamında BDP Milletvekili Leyla Zana’nın evi (“Bu ev resmen Zana’nın ikametgahı görünmüyor” gerekçesi öne sürülerek) basılıp, özel bilgisayar ve evraklarına el konulduğu da belirtiliyor.
Basılan ve arama yapılan kurumlara bakıldığında, sendika binaları, kültür merkezleri, evler, dernekler, parti binaları gibi çok geniş bir yelpazede, bugüne kadar en geniş hedefli saldırı olduğu anlaşılıyor.
Çoktan beri, bu hükümetin ve özel yetkilendirilmiş savcılarının bu pervasız saldırıları karışsında pek çok aydın, demokrat, gazeteci (ki bunların bir bölümü bir süre öncesine kadar hükümete destek veriyordu) tarafından “Sözün bittiği yer!” olarak nitelendi ve zaman zaman da bu kesimden kişiler konuşmalarında, yazılarında bu vurguyu sıkça yaptılar. Ve bu tepkilere karşın hükümeti arkasına alan emniyet ve savcılar her gün daha da pervasızlaştılar.
Çünkü “KCK kapsamında operasyonlar” diye sürdürülen ve “KCK” diyerek, belirsizleştirilen bu operasyonlarla bir kez daha görülmektedir ki, tümüyle yasalar çerçevesinde kurulmuş BDP’ye, sendikalara, kültür merkezlerine, İHD’ye, belediyelere, dokunulmazlığı olan vekillerin evlerine, özel evrak ve bilgisayarlarına yönelik olduğu apaçıktır.
Yasa, hukuk, parti faaliyetlerinin yasal koruma altında olması, parti binalarının yolgeçen hanı olmaması, milletvekili dokunulmazlığı, konut masuniyetini tanınmıyor.
Peki, dün “sözün bittiği yere gelindi” diyorsak, bu olanlara ne diyeceğiz?
Olanlar bir “sabrın sınırının zorlanması” değil midir?
Böyle bir zorlamadan kimin çıkarı vardır?
Hangi güç odağını politikası olabilir bu zorlamalar?
AKP Hükümeti bu politikalarla nereye kadar gidebilir?
Yanıtı da zaman verecek görünüyor.
Çünkü bu operasyonlar, akıl, vicdan, kardeşlik, barış, demokrasi, özgürlükler gibi tüm olumlu değerlere sırtını dönmüş, şiddet ve baskıdan başka değerleri tanımayan bir gücün politikalarının gereği olarak sürdürülmektedir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00