Yolun sonu
Fotoğraf: Envato
Geçtiğimiz yıllar içinde Türkiye’de sermayenin hareket alanlarını sınırlayan engelleri aşmak, patronların kâr alanlarını daha da genişletmek ve kapitalist sistemin karşısına çıkacak zorluklarla baş edebilmesi için çok önemli adımlar atıldı. Bazen “reform”, bazen de “devrim” adı altında hayata geçirilen düzenlemeler, başta işçiler ve kamu emekçileri olmak üzere, toplumun geniş kesimleri açısından önemli hak kayıpları ile sonuçlandı.
Geçtiğimiz 9 yıl içinde özellikle çalışma yaşamına yönelik olarak uygulanan politikalar üzerinden çok sayıda yasal düzenleme yapıldı. Kamu ve özel sektör çalışma ilişkilerinde kuralsızlaştırma ve emeğin aşırı sömürülmesini öngören düzenlemeler birbirine paralel olarak ve pek çok noktada iç içe geçmiş bir şekilde gündeme getirildi, uygulandı.
Çok değil on yıl önce sınırlı sayıda taşeron şirket varken, bugün sadece kamuda hizmet veren 2 bin 500’ün üzerinde taşeron şirket ve bu şirketlere bağlı olarak çalışan 400 bini aşkın taşeron işçi var. Taşeronlaştırmanın artmasına paralel olarak sigortasız güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaşması nedeniyle halen nüfusun yüzde 42’sinin herhangi bir sosyal güvencesi yok. Bu durum bilinmesine rağmen 1 Ocak 2012’de zorunlu GSS uygulaması başlatıldı ve AKP’nin halkın gözünü boyamak için oluşturduğu “pembe tablo” şimdiden tuzla buz olmuş durumda.
İstihdamın yapısında ve çalışma biçimlerinde yaşanan köklü değişiklikler, hükümetin sayıları her geçen gün artan ücretli çalışanların çalışma biçimi ve haklarıyla ilgili yeni düzenlemeleri gündeme getirmesini engellemedi. Artık Türkiye ekonomisi o hale gelmiş durumda ki, patronlara 4857 sayılı İş Kanunu’nun sağladığı avantajlar, bugün açıklanan “istihdam paketleri”, çıkarılan yasalar yetmiyor. Patronlar aç kurtlar gibi sürekli pusuda bekliyor, sürekli olarak daha fazlasını istiyorlar.
Bugünden yakın geleceğe doğru baktığımızda, AKP Hükümetinin halkın çeşitli kesimlerinin en asgari ekonomik ve demokratik taleplerini tatmin edecek, emekçilerin yaşadığı sorunlardan çıkmalarını sağlayacak olanakları büyük ölçüde yitirdiği söylenebilir. Umut tacirliği yaparak, mutlu ve huzurlu bir gelecek pazarlayarak bugüne kadar idare ettiler ve azımsanmayacak bir kitlenin de desteğini aldılar. Ancak bütün bunların bir tür “pazarlama tekniği” olduğu yavaş yavaş görülmeye başlandı.
Öncesini bir tarafa bırakırsak, sadece son 6 ay içinde memlekette yaşanan “olağanüstü” gelişmeler bile AKP hükümetinin ve onun çeşitli türden destekçilerinin inandırıcılıklarının büyük bir aşınmaya ve parçalanmaya doğru hızla ilerlediğini gösteriyor. Önceden şu ya da bu biçimde kitlesel olarak yönlendirilen geniş halk kesimlerinin eskiden olduğu egemen politikalara yedeklenebilmesi kolay değil. Çünkü yolun sonu düne göre çok daha net olarak görünüyor.
İçinde bulunduğumuz olağanüstü dönemin politikaları çok yönlü olarak sürüyor. İktidar ve sistemle sorunu olan kesimler baskınlar, gözaltılar ve tutuklamalarla sindirilmeye çalışılırken, emek alanında yürütülen yeni saldırı hazırlıkları, sendikaların hiç olmadığı kadar güçsüz ve etkisiz olması, gelecek açısından iç karartıcı bir görüntü ortaya çıkarıyor. Sistemin genel işleyişi içinde bunlar yaşanırken, emek cephesinde son yıllarda yükselen AKP destekli sendikacılığın ve sendikal bürokrasinin önümüzdeki dönemde kitle mücadelesini yatıştırma becerisini gösterebilmesi de zorlaşıyor.
Sermayenin sınıfsal gericiliğini ve örgütlülüğünü yeniden, içinde bulunduğumuz dönemin ihtiyacına uygun düşecek sağlamlıkta örgütleyebilmek için kullanacağı hamleler halen tükenmiş değil elbette. Ancak emekçi kitlelerin giderek biriken tepkilerini dizginleme olanakları giderek azalıyor. Bugüne kadar yaşananların da etkisiyle mevcut sistemin çeşitli yönleriyle geniş emekçi kitleler tarafından sorgulanması ve harekete geçirilmesi için koşulların düne göre daha uygun olduğunu söylemek mümkün.
Sermaye ve hükümet cephesinde işlerin gittikçe zorlaştığı, zorunlu GSS ile sağlıkta yaşanan kaos ortamı ve ortaya çıkan olumsuzluklar üzerinden emekçilerin ve halkın kitlesel ve örgütlü mücadelesi örgütlenebilirse, yolun sonu sermaye için daha da karanlık olurken, emekçiler için mutlaka aydınlık olacak.
- Asgari ücret stratejisi 05 Aralık 2024 04:54
- Geçinemeyenler 28 Kasım 2024 04:36
- Asgari ücret tartışmaları 14 Kasım 2024 04:36
- 2025 bütçesi üzerine-3 07 Kasım 2024 04:24
- 2025 Bütçesi üzerine-2 31 Ekim 2024 04:38
- 2025 bütçesi üzerine - 1 24 Ekim 2024 04:38
- Hak mücadeleleri 17 Ekim 2024 03:30
- Borç batağında çırpınanlar 03 Ekim 2024 04:42
- Derin sessizlik 19 Eylül 2024 04:33
- Yeni OVP’nin emekçilere vaadi 12 Eylül 2024 04:35
- Kısır döngü 05 Eylül 2024 04:58
- Az çalıştırıp çok sömürecekler 22 Ağustos 2024 04:20