Dink cinayeti artık bir sistem cinayetidir!
Fotoğraf: Envato
Hrant Dink’in katledilmesi davası, tam da bu cinayeti tasarlayıp, büyük bir titizlikle adım adım hayata geçirenlerin amaçladığı gibi, bir psikopatın hapis cezasına çarptırılması, tetikçinin de az bir ceza (22 yıl hapis) ile kurtulacağı biçimde bitirildi!
Davayı izleyenlerin, daha bu davanın gerçek suçlularını ne zaman yargı önüne çıkarılacağını sorup, “Bu dava ne zaman başlayacak?” sloganlarının yankısı sokakları terk etmeden, dava bitirildi.
Önceki gün son duruşması, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın iki tutuklu sanığından birisi olan Erhan Tuncel’in, (Ki Tuncel, emniyet güçlerinin muhbiri olarak bu cinayetin adım adım planlayıcısı olarak da biliniyordu) beraat ettirilmesi, Yasin Hayal’in de “Tasarlayarak öldürmeye azmettirme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasıyla sonuçlandı. Daha da ilginci mahkeme bu kararıyla Hrant Dink’in katledilmesinin örgütlü bir suç olmadığına, Yasin Hayal gibi bir psikopatla çocuk yaştaki Ogün Samast’ın kafalarına estiği için bu cinayeti işlediklerine hükmetti!
Oysa cinayetin üstünden geçen beş yılda ortaya çıkanlar açıkça şunları gösterdi:
Trabzon emniyetinin ve jandarmasının Trabzon’daki faaliyetleri, oradaki ırkçı-milliyetçi çevreleri organize etme, onlar içinde sürdürdüğü faaliyetin aslında “Masum bir istihbarat faaliyeti” olmadığı 14. Ağır Ceza Mahkemesi dışında artık herkesin malumudur. Tıpkı Trabzon’daki güvenlik güçlerinin ve İstanbul Emniyetinin de bu cinayet karşısındaki tutumları bir görevi ihmal ya da “aymazlıkla” açıklanamayacağı gibi. Yine MCDonalds bombalanması, Rahip Santoro cinayeti ve Trabzon’daki pek çok saldırı ve provokatif eylemlerin Trabzon’daki emniyet-jandarma-yerel idari makamların bilgisi, yönlendirmesi dahilinde oluğu da üstü örtülemeyecek biçimde kamu oyu vicdanın kazınmıştır. Ve bu organizasyon Hrant Dink cinayetinin gerçekleşmesinin taşlarını döşeyerek, İstanbul emniyetiyle de işbirliğine varan bir ilişkiler ağı oluşturmuştur. Öyle ki tetikçi Samast’ın kaçması ve jandarma tarafından ele geçirildikten sonra karakollarda gördüğü “kahraman muamelesi” de organize bir eylem olduğunun açık kanıtıdır.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, son kararıyla, herkesin bildiği bütün bu gerçeklere göz yummuş, yargıçların niyetlerinden bağımsız olarak; bu siyasi cinayet davasını katillerin, azmettiricilerin, kollayıp koruyucuların aklandığı bir oyuna dönüştürmek isteyenlerin isteklerini yerine getirmiştir.
Çünkü, “Ortada cinayet işleyen organizasyon yoktur!” diyen mahkeme, davayı, “İki kendini bilmezin eyleminin yargılanmasına” indirgemiş; bu işe devletin kendilerine verdiği yetki ve imkanları kullanarak bu cinayeti gerçekleştirmek ve arkasındaki güçleri ört bas etmek için oluşturulan organizasyonu görmezden gelmiştir.
Hele bu mahkemelerin her gün eline hiç silah almamış, yasal siyasi ve öteki türden örgütler içinde faaliyet gösteren binlerce kişiyi “Silahlı örgüt üyesi” diye cezaevine dolduran özel görevli mahkemelerin böyle bir siyasi cinayeti “İki kafadarın gerçekleştirdiği sıradan bir cinayete” indirgemesi elbette hayret vericidir; elbette öfke ve nefret uyandırıcıdır!
Onun içindir ki, mahkemenin kararına tepki gösteren davanın takipçileri ve avukatlar; “Bu dava bitmedi, yeni başladı” diye haykırmakta; kararı kendileriyle “dalga geçme” olarak yorumlamaktadırlar.
Evet, mahkeme bu davayı bitirmiş, kendince dosyayı kapatmıştır. Ancak bu davanın mahkeme safahatı bitmiştir ama dosyası daha kapanmamıştır. Çünkü Hrant Dink davası, kamuoyu vicdanında kapanmayan davaların kategorisine girerek, Türkiye’yi yöneten güçlerin yazdığı kanlı tarihin “suç belgesine” dönüşmüştür. Çünkü artık Hrant Dink’in katli, bir kaç kişinin ya da bir örgütün suçu olmaktan çıkıp sistemin, düzenin işlediği bir cinayete; sistemin yöneticilerinin, savunucularının suçuna dönüşmüştür. Ve artık ülkenin Başbakanı, Adalet Bakanı ya da ülkeyi yöneten başka güç odaklarının temsilcileri artık; “Bu adaletin işidir, mahkemenin kararıdır. Bizim yapacağımız bir şey yoktur” diyemezler. Çünkü artık olay bir mahkeme ve yargılama işi olmaktan çıkıp, bir siyasi suça dönüşmüştür.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00