Acının ortaklaştırdıkları: Taksim ve Roboski!
Fotoğraf: Envato
Ne yazık ki insanlık tarihi halkların, ulusların birbirine yakınlaşmasının, ortak sevinçlerden çok acılarında ortaklaşarak olduğunu gösteriyor. Yani halklar zalimlerin baskı ve zulmü karşısında birleşip, ortaklaşıyorlarsa, acıyı paylaşıyorlarsa birbirlerine yakınlaşıyorlar.
Önceki gün Hrant Dink’in katli davasında mahkemenin verdiği skandal kararı protesto etmek için birleşen, alana çıkan on binler, alana çıkan insanların duygularına katılan milyonlarca her milliyetten, her din ve mezhepten yığınlar Türk-Ermeni halkları başta olmak üzere Türkiye’nin tüm halkları arasındaki yakınlaşmanın ete kemiğe bürünmesi olmuştur. Bu yakınlaşma, Ermeniler hakkında şekere bulanmış açıklamalar yapan demeçlere, hükümet erkanının timsah gözyaşlarına karşın Türkiye’nin çeşitli milliyetlerden, çeşitli inançlarından halkları arasındaki kardeşleşmenin, dayanışmanın, ortaklaşmanın bir yansımasıdır.
Bu yakınlaşmayı elbette, ülkeyi halkları birbirine karşı rekabete sokarak, onları birbirine kırdırarak yönetmeyi sanat haline getiren siyasiler, nefretle ama ister istemez de yüzlerine taktıkları bir gülümseme maskesiyle izlemektedir. Nitekim bu tutum, bu tür işlerde; iktidarın en ılımlı zatlarından olan Cumhurbaşkanı Gül tarafından itiraf edilmiştir.
Şöyle diyor Dink cinayetinin mahkeme kararı karşısında Cumhurbaşkanı Gül: “Bu dava önemli bir dava. Türkiye’de hukukun karşısında herkesin eşit olduğunu, yabancı şirketlere karşı da yabancı uyruklu insanlara da hep eşit davranmış bir ülke olduğumuzu göstermemiz lazım. Bu dava ayrı bir hassasiyet taşıyordu...”
Dışişleri terbiyesi almış, uzun bir siyasi deneyim geçmişine sahip Cumhurbaşkanı böylesi bir dava karşısında Hrant Dink’i “yabancı uyruklu” diye niteleyebilmekte, Hrant Dink’in katillerine yasal bir imtiyaz tanınmamasının yabancı şirketlerle yerli şirketler arasındaki hukuksal eşitlikle yan yana getirmeden eşitlik kavramını kullanamadı. Çünkü AKP geleneğinde genlerdeki Türk olmakla Müslüman olmayı, Türk kökenli olmakla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayı eşitleyen duygu hâlâ çok güçlüdür.
Evet, Hrant Dink, egemenlerin bu geleneksel Türk kökenli, ve İslam inancında olanlar dışındakileri “yabancı”, hatta “yabancı uyruklu” sayma fikrini, Hrant Dink cinayeti ve bu cinayetin dava safhası, bir kez daha teşhir ederken aynı zamanda halklar arasındaki yakınlaşmada yeni adımlar atılmasını da olanaklı kılmıştır.
Bu günlerde bir diğer yakınlaşma adımına da Roboski’de, sınırda katledilen 35 Kürt gencinin taziyesinde tanık olduk. Bu adım, Türkiye’nin her yanından çeşitli adlar altında faaliyet gösteren Alevi örgütlerinin, dedelerin, Alevi temsilcilerinin, Uludere’nin Roboski köyünde kurulan “taziye çadırına” yaptıkları ziyaret olarak gerçekleşti. (Dün, Sultan Özer arkadaşımız bu ziyaretin ayrıntılarına ve önemine dikkat çekmişti.)
Bu, Türkiye Aleviliğinin temsilcilerinin, bu ölçüde geniş bir biçimde Kürtlerin yaşadığı acıları paylaşmak, onlarla ortaklaşmak için ilk değilse de en geniş katılımının sağlandığı girişimdi.
Bu elbette, Türkiye’de bütün bir tarihi boyunca çok ağır zulüm görmüş Alevilerin son çağın en çok zulüm gören halkı Kürtlerle yakınlaşması, ortak duygu ve ortak mücadele isteğinin bir aşaması olarak görmek, elbette gerçeğin en önemli yanını ifade etmek olur.
Oysa Türkiye’nin egemenleri bu yakınlaşmayı önlemek için çok çaba harcadılar. Hükümetin “Alevi açılımı” da bu girişimlerden biriydi. Öyle ki, bu yakınlaşmanın önüne kesmek için “Alevi Kürtlerin Ermeni dönmesi” olduğunu (Ermeni kökenli olsalar ne değişirdi ki?) iddia etmekten bile çekinmediler.
Örneğin; 2007 yılında zamanın Türk Tarihi Kurumu Başkanı Prof. Dr. Halaçoğlu: “Araştırmalarımızda Kürt diye bildiğimiz insanların aslında yapısal olarak ’Türkmen asıllı’ olduğunu, Kürt Alevi olarak bilinen vatandaşların ise ‘Ermeni kökenli’ olduğunu gördük. PKK içinde yer alanların birçoğu Ermeni dönmesi Kürtlerden oluşuyor.” diyerek, bu bölücülüğü çok açık biçimde ifade etmişti.
Ancak Roboski’ye yapılan ziyaret ve ziyaretçilere Kürtlerin gösterdiği ilgi, Alevilerin ve Kürtlerin bütün bu “Alevi açılımı” ve uydurma teorileri umursamadıklarını, Aleviler ve Kürtlerin aynı güçler tarafından dışlanıp ezildiğini dünden daha iyi gördüklerin göstermektedir.
Evet, halklar acılarında ortaklaşarak kaynaşıyorlar ne yazık ki!
Kürt’üyle, Ermeni’siyle. Alevi’siyle Türkiye’nin ezilen, baskı altında tutulan halk kesimlerinin birbirini daha iyi anlamaya başlaması, ortak mücadele fikrine yakınlaşmaları elbette çok önemlidir. Ama bundan da önemlisi Türk ve Sünni kökenli çoğunluğun da olup biteni görmesi bu halkların acılarını paylaşarak halklar arasındaki kardeşliği büyütmesi, Türkiye’nin birimlik ve bütünlük içinde bir ülke olmasının da tek gerçekçi yoludur.
Aksi halde bu ülkeyi bugüne kadar halkları birbirine düşürerek yönetenler, kazanacaktır!
Türkiye’nin makus talihini yenmesinin yolu son günlerde Roboski’de ve Taksim’de somutlanmıştır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00