21 Ocak 2012 06:37

Misak-ı millimizden manzaralar meselesi (2)

Misak-ı millimizden manzaralar meselesi (2)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Ülkemizde son zamanlarda birbirinin peşi sıra temelleri atıldıktan sonra yükselen “adalet sarayları”nın en büyüğünü kısa bir zaman önce İstanbul Kartal’da, hemen ardından bir yenisini de keza Çağlayan’da hizmete sokmanın “gurur”unu yaşarken, aynı zamanda da ülkenin diğer yörelerinde de eski püskü, çoğunluğu da gecekondu bozuntusundan farksız bu mekanların yerlerine yenilerini yapmak için yoğun bir çaba harcıyoruz.
 “Adalet”in dağıtıldığı bu “kapı”ların sayılarını arttırıp, fiziki koşullarını düzeltirken, beri taraftan misakımızın millisinde hak, hukuk, hakkaniyetle ilgili gelişmelere bakılırsa; görünen o ki, hayli şatafatlı bu “mekan”larda, bu “saray”larda dağıtılmaya çalışılan adalet, bizatihi “adalet” denen bu “kavram”ın içeriğini en ince teferruatına kadar koruyup, kollayıp, dolayısıyla en hassas terazisiyle tartmaktan ziyade, boyası badanasıyla allanıp, pudralanıp, bir bakıma “özde” değil, tam aksine “sözde” adaletten yana çark etmiş, ediyor!
Nitekim mal haraç mezat meydanda!
Kimileri daha henüz yayımlanmamış, daha matbaa yüzü dahi görmemiş bir kitaptan, kimileri düşüncelerini zorla, cebirle değil, yasal yollarla meydanlarda, medyada, üniversitelerin konferans salonlarında  paylaştıkları için, kimileri de “düz ova”da siyaset yaptıkları halde tutuklanmalarının nedenlerini sorgulayıp, dolayısıyla da savunmalarını da, analarının kendilerini doğurduktan sonra kulaklarına fısıldadıkları, ninnilerini dinledikleri anadilleriyle yapmak için çırpınırken, onların bu haklarına kulak tıkayan adalet “curcuna”sının inatçı tavrı, misakımızın millisinde sürüp gidiyor nitekim!
Nitekim bu bağlamda kimileri bol yıldızlı “apolet”leri sayesinde darbe “teşebbüs”ünde bulunmaktan ötürü uzayıp giden tren yolları şarkısı eşliğinde güya “tutuklu”, ama fiiliyatta “mahkum” kıvamında yargılanırken, kimisi de kendi paşa gönlünce bizatihi kaleme aldığı “muhtıra”yı İnternet yoluyla yayınlayıp, bunu da açıkça, göğsünü gere gere “beyan” ettiği halde elini kolunu sallayarak, ya da bu “marifet”inin ardından önce devlet babanın en şatafatlı “üstün hizmet” madalyasıyla onurlandırılıp, hemen akabinde de emrine yine aynı devlet babanın hazinesince tahsis edilen bilmem kaç milyon Törkiş papellik zırhlı aracıyla ortalarda gezinirken, bu arada içerdeki “apolet”lilerle, dışarıdaki “apolet”liler arasında Ergenekon Savaşları’nın en hakikisi misakımızın millisinde patladığında, bunun akıbetini bu adalet saraylarının acaba hangi hassas terazisi tartıp, hangi sihirli kilidi çözecek, ya da gerçekten de çözebilecek mi?
No!
No, çünkü “adalet”in ve onun “kutsal” kapısının önünde önce yumurta, domates “ziyafet”iyle başlayıp sonra da gerek resmi, gerekse sivil giyimli polis “emice”lerimizin gözlerinin önünde madeni para, çakmak, telefon yağmuruyla, bittabi ki aynı zamanda da onların mütemmim cüzi olan tükürük “tören”lerinin eşliğinde; ana adı “adalet”, baba adı “hukuk”, mevkii “devletin yüce mahkemesi” diye nitelenen salonlarında, daha ilk andan itibaren “Ermeni dölü Hrant Dink”in katledilmesine bu “girizgah”la zemin aralayan, ilerleyen günlerde de bizatihi devlet babanın polis, jandarma, istihbaratlı “eşkenar” üçgeninde harmanlayıp, tezgahlayıp, eninde sonunda “cinayet”le sonlandırdığı “senaryo”nun ardından, gelip geçen beş yıllık bir sözde “yargılama”, özde “oyalama”, ama aslında tam anlamıyla “kılıfına uydurma” sürecinin otuz altı kısım tekmili birden sahnelenen “rezalet” perdesinin, dönüp dolaşıp nihayet gelip dayandığı yer, misakımızın millisindeki bu manzaralara, hem de adalet adına tosluyorsa, ehh o zaman halimiz ahvalimiz gerçekten de içler acısı!
Tamam! “Bu dava bitmeyecek”, ama bu yazı da burada noktalanmayacak Kirvem!..

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa