Hrant'ı Öldürmek
Fotoğraf: Envato
25.1.2007 tarihinde Hrant Dink için yazdığım bir yazıyı yineleyerek okurla paylaşmak istiyorum.Son gelişmeler Hrant’ın katlinin ardından kafamızda biriken kuşkularda ne denli haklı olduğumuzu gösteriyor. Ne yazık…
“ Onların
Çimen bitmez bastıkları yerde
Sevgi buruşur “
Gülten Akın
Tiyatro Yazarı, Gazeteci Agop Ayvaz’ın Feriköy Kilisesi’ndeki cenaze töreninde rastlaştık Son görüşmemiz olacağını nereden bilebilirdim.Uzun yıllar birbirini görmeyen iki dost gibi kucaklaştık. AB ilişkilerini,düşünce ifade özgürlüğünün önündeki engelleri, milliyetçilik kisvesi altında tırmandırılan ırkçı saldırıları konuştuk. Benim karamsarlığıma karşın Hrant her zamanki güler yüzlü iyimserliğini koruyordu. Kilisede kendi cemaatinden çok bizimle ilgilendi, ev sahipliğini üstlendi. Bizimle derken, cenaze törenine koşturarak gelen Tiyatro Sanatçıları Ani İpekkaya, Hadi Çaman, Aliye Uzunatağan, Orhan Alkaya gibi dostlarını da kastediyorum. Tören sonrası kilise avlusunda daha sık görüşmek üzere sözleşerek ayrıldı Hrant’la. İstanbul yaşantısında insanın yakasına yapışan abuk sabuk bir yığın saçma iş arasında ertelenen hep dostluklar, dostlarla ayarlamayı düşlediğiniz buluşmalardır. Oysa hiç beklemediğiniz, aklınızdan bile geçirmediğiniz bir anda telefondaki acılı bir ses size dostunuzu yitirdiğinizi fısıldayıverir. Ölümü hiç mi hiç yakıştıramadığım, yaşamı dolu dolu kucaklayan, kocaman yüreği insan sevgisiyle, barış türküleriyle yüklü Hrant Dink, kentin en işlek caddesinde on yıldır emekle büyüttüğü gazetesi Agos’un önünde , bir tetikçinin kurşunlarıyla yerde yatmaktadır. Acıdan yüreğiniz daralır. Şovenizmi yurt sathına yayan çeteleşmelere göz yuman devlet içine çöreklenmiş güçlerin Türk-Ermeni barışına,kardeşliğine vurdukları bu sorumsuz darbeyi düşünür öfkeden bunalır bitkin düşersiniz.
Cenazesinin ardında yürürken, niçin, neden sorularına bir yanıt bulamıyordum. Türk-Ermeni ilişkilerini iyileştirme, barışçıl bir çözüme kavuşturma uğruna yılmadan,usanmadan onca çaba harcayan Hrant Dink’e reva görülen ödül bu muydu? Halkın geniş katılımıyla görkemli bir cenaze töreniydi. Eşi Rakel’in konuşması duygu yüklü ama akılcı mesajlarla doluydu.” ... Bebeği katile dönüştüren karanlığı sorgulamadan aydınlığa çıkamayız kardeşlerim.” tümcesi çakıldı kaldı belleğimde. Sahi o karanlığı kim sorgulayacak. Bugüne dek yok edilen değerlerimizin hangisinde sağlıklı bir sonuca ulaşıldı ki umut besleyebilelim. Abdi İpekçi’nin mi,Uğur Mumcu’nun mu, Ahmet Taner Kışlalının mı? Vatandaşın vergileri devlet bizi korumasın diye mi ödeniyor? Devletin korunmasında olabilmek için illa parlamenter olmak mı gerekiyor? Soruları alabildiğine uzatmak mümkün, yanıtı olmadıktan sonra neye yarar.
Oral Çalışlar’la yürüyüş sırasında Dink’i hedef gösteren bazı medya kuruluşlarından söz açarken, arkadaşları olarak kendimizi de suçladık. Düşünce ve ifade özgürlüğü savaşımında, kimlik kavgasında, ırkçılığa karşı duruşunda Hranta yeterli desteği vermiş miydik? Onu kahraman kimliğine büründüren sonra da yalnız bırakan biraz da medya değil miydi? Cenazesinin ardında yürüyen on binler sağlığında arkasında olsaydı böylesine kolay harcanır mıydı Hrant Dink. O bizden biriydi, en az bizim kadar seviyordu bu toprakları, bunu bile etrafımızdakilere anlatmayı yurttaş Hrant’ı tanıtmayı beceremedik belli ki. Daha şimdiden cinayetin aydınlanması açısından kuşku dolu içimiz. Hrant’ın katil zanlısının kimi medyada yaşının küçüklüğünü vurgulama gayretkeş-
liği, kolluk güçlerinde görevli bazı kişilerin zanlıya bir kahraman edası vererek karşılamaları, soruşturmada estirilen karmaşık ve adam sendeci tavır, davanın geleceği açısından düşündürücü. Olayda erken bir saptırmanın izlerini görüyor ve ürküyoruz. İktidar iktidarlığını, devlet devletliğini bilmeli. Hukukun üstünlüğüne inancımızı pekiştirecek girişimler yapılmalı, devlete sızmış katil çetesi bulunarak karanlıktan aydınlığa çıkarılmalı.
Hrantın vurulduğu günün ertesinde “Medya ve Çocuk” konulu tartışmalı bir toplantıda akademisyen ve gazeteci arkadaşlarla konuyu enine boyuna konuşmaya çalışıyorduk. Hrant’ın ölümü hepimizi sarsmıştı. Yine de toplantıyı aksatmadan yürütmeye çabalıyorduk. Konu önemliydi. Ülkemizde gözümüzün bebeği çocuklarımız da yazık ki korumalı değildi. Sokaklarda, hatta okullarda güvende değillerdi. Reklamlarda, televizyonda ve basında çocuğun geleceğini karartacak yayınlara göz yumuluyordu alabildiğine. Hele BBC’den gelen meslektaşımızın İngiltere’deki uygulamalara ilişkin aktardığı olumlu örneklerden sonra ülkemiz çocukları adına endişelerimiz daha da büyüdü.
Ülkemde çocuk sorunsalından söz açıldığında
Gültekin Akın’ın “Öfke Ağıtı” şiirini anımsar dururum. Bu acılı günlerde paylaşmak istedim :
Dövün çocuklarınızı suçsuz
Erken tanısınlar cezayı
Cezaların suçlardan çok olduğu dünyada
Dövün çocuklarınızı
Atlar gibi gözlüğe alıştırın
Gözleri göklerden genişse
Almadan vermeyi öğrenmişlerse
Vurun ellerine ellerine
Candan özge değer var mı ?
Vatan nedir ?
Dostluk yenilir içilir mi ?
Sevgi neye yarar sevgi ?
- Korku üzerine 27 Kasım 2024 04:35
- Sabah esintileri 20 Kasım 2024 04:25
- Kayıp ülkem 13 Kasım 2024 04:05
- Samimiyetinizi sevsinler! 06 Kasım 2024 04:40
- Umut yaprakları 23 Ekim 2024 03:07
- Anılarda bir gezinti 16 Ekim 2024 04:47
- Çığlık 09 Ekim 2024 04:10
- İçe bakış 25 Eylül 2024 01:47
- Çivisi çıkmış toplumda çocuk olmak 18 Eylül 2024 04:28
- Çıkmaz sokak 11 Eylül 2024 04:44
- Çocuğun gördüğü düştür barış 04 Eylül 2024 04:10
- Orman Siyaseti 21 Ağustos 2024 04:24